Dünkü Yazının Devamı
Alparslan Türkeş, mahkeme günlerini şöyle anlatıyor:”Mahkemeye çıkarıldık. Mahkeme, altı ay kadar devam etti. Benim hakkımda hiçbir suç delili bulunamamıştı. Bunun üzerine arama sırasında aldıkları mektuplarımı ve dergiye yazdığım yazıları ‘Turancılığı övmek’ suçu olarak kabul ettiler. Üstelik birden fazla mektup ve yazım olduğu için inanılmaz bir şey ama bunlar ‘suçta tekerrür ve şiddet’ sebebi sayıldı. Önce suç olan bir fiili övdüğüm için 6 ay ceza verdiler. Sonra bunu tekerrür sayıp artık bir cezayla bunu 9 ay 10 güne çıkardılar. Oysa 1 yıl süreyle yattığım için cezaevinden tahliye oldum.
Ben cezamı temyiz ettim. Askeri Yargıtay beni ve diğer tahliye olan arkadaşlarımı haklı buldu. Mahkemenin taraflı olduğunu da vurgulamıştık. Aleyhime verilen hüküm, Askeri Yargıtay’ca hem esastan, hem usulden bozuldu.
Üstelik, Askeri Yargıtay, dâvâyı taraflı davranan 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nden alıp, 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’ne verdi. Sonunda beraat ettim.
Ne var ki, bu defa da Sıkıyönetim Komutanlığı beraat kararına itiraz etmişti. Askeri Yargıtay yeniden kabul etmedi itirazı ve bu böyle tam 5 yıl sürdü. Sonunda Askeri Yargıtay resen karar verip işi çözdü. Kararı şöyleydi:
‘Türk Ceza Kanunu’nda suç olduğu kaydedilmeyen bir fiili suç olarak kabul etmek mümkün değildir.’ “
- * *
Atsız şöyle diyor: “Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Türkçülük, Türk sevgi ve taraftarlığıdır. Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi bile, sonunda silik ve sönük kalmaya mahkûmdur.” “Bir millet yükselmek irâdesini taşımazsa, kendine güveni olmazsa, başkalarını taklitten başka bir şey yapmazsa, geçmişi ile övünmezse, başkalarından üstün olmak istemezse, ülkü için ölümü göze almazsa, savaştan korkarsa, o millet içinden çürümüştür.”
“Büyümek istemeyen millet, küçülmeye mahkûmdur.”
“Mazisi olmayanlar, yahut olup da unutanlar, millî ülküsü bulunmayanlar devrilmektedirler.
Ayakta kalabilmek için çok güçlü; çok sağlam, çok sert ve çok yürekli olmak lazımdır.”
“Ülküler; düne bakarak, yarını arayan milletlere hız veren ve uğrunda ölünen yüce dileklerdir.”
“Millî ülküler; insan toplulukları olan milletler, yüksek bir şuura eriştiklerinde, aralarındaki yaşama kavgasının yanı sıra, insan şuurunun sistemi ve metodundan doğarlar.”
“Millî ülküler, yüzyıllar boyunca, değişmeden yaşar.”
“Türkçü; millî menfaatleri, kendi menfaatleri üstünde tutan, maziye ve millî mukaddesata saygı gösteren, haksızlıkla savaşta korkusuz, vazife ahlâkı yüksek kişidir.”
“Türkçülük; haklı, meşru ve tarihi bir dâvâdır. Maceracı değildir. Dışardan gelme bir fikir olmadığı için destekçisi yoktur.”
“Türkçülük, yükselmek için değil, yükseltmek içindir.”
“Türk milliyetçileri, yirminci yüzyılda Türk milletinin fedakârlarıdır.”
“Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde, yabancı unsurların borusu ötmez.”
“Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır.”
“Sosyalizm-komünizm maskaralığı, bir hamakat modasıdır, geçecektir.”
“Zaman, en adil hakimdir.”
“Milli mukaddesatı olmayan millet, millet değil, hayvan sürüsüdür.”
“İstek ve inanç, her güçlüğü devirir.”
“Davanın adamı olmak gerekir.” - * *
Atsız’a göre ülküler, hayâl ile gerçeğin karışmasından doğmuşlardır.
Atsız çok cepheli ulu bir kişi idi. Edebiyatçı, tarihçi, şair, romancı, düşünür, alim, Türkolog, mücadele ve dava adamı idi. - * *
“Cumhuriyet Devri’nin büyük Türkçü-Milliyetçi önderi, milliyetçi nesillerin hocası olan Atsız, yüce yaratılışlı, çok sağlam seciyeli, imanlı, çok cesur, yiğit olduğu kadar, büyük bir kudret ve kabiliyete sahip, çok yönlü, çok cepheli bir büyük Türk’tü.
Atsız’ın önemli cephelerinden bazılarını arz ediyorum: 1- Edebiyat öğretmeni idi, büyük hoca idi, gençliğin ve milletin milli ülkü hocası idi.
2- Türkolog idi, bilgindi, Türkolojide, Türklük ilminde çok kuvvetli idi.
3- Tarihçi idi, bilhassa Türk Tarihi’nde eşsiz bir üstad idi.
4- Büyük dava ve mücadele adamı idi.
5- Romancı idi, güzel Türkçesiyle yazdığı tarihi romanları, milli ruhu işliyor ve çok okunuyordu.
6- Yazar idi, kıvrak, keskin, akıcı, ateşli, tatlı bir kalemi vardı.
7- Şair idi, milli şiirleri nesillerin ezberinde idi.
8- Fikir adamı, bir düşünür idi.
9- Milliyetçi önderdi, büyük ülkü mücahidi idi.
Atsız, amansız mücadelelerde çok eza ve cefa çekti, çok zulüm ve işkence gördü. Bütün hayatında, büyük milleti gibi, Atsız’ın da çilesi asla dolmadı. Sürgünler, mahkemeler, hapishaneler, tabutluklar birbirini takip etti.
Atsız’ın büyük milli dava ve ülkü uğrunda neler çektiğini, bir konuşmasının son dörtlüğü ne güzel anlatır:
‘Ömründe gülmedin rahat bulmadın,
Ölsen de nola ki anılmaz adın..
Hey Atsız, yirmibeş yılda kocadın,
Başında saçların beyazlanmadan.’
‘Çağımızın kalemli Kürşad’ı Atsız’ sözünde bir hikmet vardı: Kürşad, Göktürkler çağının büyük milli kahramanı olan bir Türk büyüğü idi. Kürşad’ı, Atsız, tarihin karanlıklarından ortaya çıkardı. Atsız, Kürşad’ı, en büyük Türk olarak tanıttı ve anlattı. Türk gençliğine örnek olarak gösterdi.
Çünkü Kürşad, büyüklüğün, fedakârlığın, gözükaralığın, cesaretin, yiğitliğin, bir ülkü uğruna kendini feda etmenin en büyük timsali ve sembolü idi.
Fakat, büyük Kürşad gibi, Atsız da, büyük dava ve ülkü uğruna, kendini feda etmekten çekinmedi. Nice zulümler gördü. Zulümden değil, ölümden bile korkmayan Atsız, zulüm gördükçe, bilenmiş, parlamış, şahlanmış, yenilmez, başa çıkılmaz bir ülkü devi olmuştur. Türk milliyetçiliğinin ebedi zaferini hazırlamıştır.” (Mehmet ATEŞOĞLU, 11 Aralık 1992, Ortadoğu gazetesi). - * *
“Bazıları Atsız’a dine karşıydı gibi iftira atmaktan geri kalmamışlardır.Burada bir hatırama temas etmeden geçemeyeceğim.Bir gün Atsız Beğ’i ziyarete gitmiştim. O gün rahmetli Fethi Gemuhluoğlu da gelmişti. O günkü konuşmalarımızın ağırlığı Türklük ve dindi.
Gemuhluoğlu bir ara, Atsız Beğ’e, ‘Kendisinin dine karşı olduğu yolunda sağda solda laflar edildiğini’ söylediği zaman, Atsız Beğ’in yüz hatları değişti, biraz düşündükten sonra acı bir tebessümle şöyle dedi:- İslamiyet Türk’le et ve tırnak gibidir. Birbirinden ayrılmaz. Ben dine karşı değilim, benim hasmım ve affetmediğim Türklüğü inkâr eden dindarlardır. İslamiyet’i kabul ettikten sonra Araplıktan vazgeçmiş ben Arap değilim diyen bir Arap gösterebilirler mi? Elbetteki o kuş beyinliler gösteremezler. Bunlara hadlerini bildirmek gerekir.Şunu bilsinler ve kafalarına iyice yerleştirsinler. Türklük arzuladığımız yüceliğe kavuştuğu gün, İslamiyet de, Türklükle birlikte dün olduğu gibi en şerefli mevkiye ulaşacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türk İslam’ın serdarı ve kılıcıdır. Düşünün bir kere aslını inkâr eden beyinsizler, İslamiyet’i kabul eden bir ecnebiye Arap oldu veya Hıristiyanlığı kabul eden bir Arap’a İngiliz veya Fransız oldu diyebilirler mi? Türk, Müslüman oldu diye neden Türklüğünü inkâr etsin.
En mükemmel din İslamiyet bugün Arap’ın elinde zelil ve perişan olmaktadır. Türklüğü inkâr edip dindarlık yaptıkla rını zanneden o kuş beyinliler gerçekten İslamiyet’in yükselmesini istiyorlarsa Türk milletine ayak bağı ve köstek olmasınlar yetişir.
Atsız Beğ’den ayrılıp sokağa çıktığımız zaman, rahmetli Gemuhluoğlu,
- Kardeşim Atsız’a dinsiz veya dine karşı diyenlerin kendileri dinsizdir. Dinsizlik izafe edilen, dine karşı denilen bir insan böyle konuşabilir mi? demişti.” (Rafet KÖRÜKLÜ, 12 Aralık 1992, Ortadoğu gazetesi).
- * *
“Atsız’ı, 1960 yılından beri okuyorum. Benim fikir ve gönül gergefimde, ondan kalan silinmez nakışlar var. Atsız’a bağlılığım, sevgim ve saygım kat’iyen eksilmez. Tecelliye bakınız, Orhun ilk defa Edirne’de çıktı. Orkun, İstanbul’da 1950 yılında doğdu ve 68 sayı devam etti. Orkun üçüncü defa Ankara’da basıldı. Şimdi İstanbul’da Atlan Deliorman’ın başkanlığında çıkıyor. Orkun’u Ankara’da kayınpederim İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hayata geçirdi. Yılanlıoğlu, Atsız’ın çok yakın arkadaşlarındandı. Derginin yazı işleri müdürü Atsız’ın kardeşi Necdet Sançar’dı. Sonra bu görevi Zekeriya Kürşad üzerine aldı. Sonra da Galib Erdem. 1963 yılında Atsız, Ankara’ya gelmişti. Dergi için Necdet Sançar Bey’in evinde bir toplantı yapıldı. Orada Atsız bana dedi ki:
- Orkun’un yazıişleri müdürü sen olmalısın!
Baş üstüne dedim ve kendisine sordum: - Efendim dergiye dini konularda yazılmış yazılar da koyacak mıyız?
Bir saniye bile beklemeden cevap verdi:
- Elbette koyacağız. Dinsiz millet olur mu? Yalnız bu konuda dikkat etmemiz gereken çok önemli bir husus var. Orkun mızraklı ilmihal kitabına girecek türden yazılarla çıkmamalı. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, abdest nasıl alınır gibi yazılar, Orkun’da yer almamalı. O tür yazıları yayınlayan pek çok dergi var. Biz İslam’ın dinamizmini, ilme, âlime, aileye, düşünceye, vatan sevgisine verdiği önemi anlatan yazılara ağırlık vermeliyiz. İslam’ı güzel, Müslüman Türk’ü örnek göstermeliyiz…
Bana geçenlerde Rafet Körüklü anlattı:
- Elbette koyacağız. Dinsiz millet olur mu? Yalnız bu konuda dikkat etmemiz gereken çok önemli bir husus var. Orkun mızraklı ilmihal kitabına girecek türden yazılarla çıkmamalı. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, abdest nasıl alınır gibi yazılar, Orkun’da yer almamalı. O tür yazıları yayınlayan pek çok dergi var. Biz İslam’ın dinamizmini, ilme, âlime, aileye, düşünceye, vatan sevgisine verdiği önemi anlatan yazılara ağırlık vermeliyiz. İslam’ı güzel, Müslüman Türk’ü örnek göstermeliyiz…
- Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Eski Türk Dini isimli bir kitabı çıkmıştı. Atsız’a sordum. Kitap size geldi mi diye…
Cevap vermişti:
- Gelmedi ama eli kulağındadır, bugün yarın gelir. Yahu, Şamanizm nasıl bir din olur? Her dinin bir kitabı, bir de peygamberi vardır. Var mı Şamanizm’in kitabı, var mı Şamanizm’in bir peygamberi? Yok! Şamanizm bir din değildir!” (Yavuz Bülent BAKİLER, 7 Haziran 2005, Tercüman gazetesi).
- * *
“Nihal Atsız Beğ’in muhterem naaşı Osmanağa Camiinde musalla taşında son yolculuğuna uğurlanmak üzeredir. Ülkü devini uçmağa uğurlamak için bir avuç gönüldaşı arkasında saf bağlamıştır. İmam: - Er kişi niyetine, diye seslenir.
Cemaat arasında bulunan Fethi Gemuhluoğlu, imamı ikaz eder:
- Ne bağırırsın be adam? Hem de ne er kişi! Bu musalla taşı böyle bir er kişiyi çok az görmüştür!
Sahi bizler, hani şu unvanları isimlerinden uzun olan bizler, hani şu rozetleri yüreklerinden büyük olan bizler, neler yaptık bu vatan, bu devlet ve bu millet için. Bizler ‘adsız’ olmalıydık hâlbuki.” (Talat ÜLKER, 19 Haziran 2005, Yeniçağ gazetesi).
- Ne bağırırsın be adam? Hem de ne er kişi! Bu musalla taşı böyle bir er kişiyi çok az görmüştür!
- * *
“Eserleriyle gençliğe Türklük heyecan ve inancı aşılanmıştı Devrin Cumhurbaşkanı İnönü tarafından ‘Turancıdır’ denilerek muhatap alınıp suçlanmış, cezaevlerinde ve tabutluklarda süründürülmüştü. Öğretmenlik mesleğini doyasıya yapamamıştı. Oradan oraya sürülmüştü… Zaman zaman da meslekten el çektirilmişti…” (Tahir Kutsi MAKAL, 3 Mayıs 1995, Ortadoğu gazetesi).
Devamı Yarın