Karadeniz’den Kırıkhan’a Bir İskânın Hikâyesi « Kırıkhan Olay Gazetesi-Hatay'da Hızlı doğru tarafsız haberciliğin merkezi

23 Aralık 2024 - 16:57

Karadeniz’den Kırıkhan’a Bir İskânın Hikâyesi

Karadeniz’den Kırıkhan’a Bir İskânın Hikâyesi
Son Güncelleme :

21 Ekim 2019 - 8:13

Üç köyden yola çıktılar, 408 Evlerde büyüdüler…

Karadeniz’den Kırıkhan’a

Bir İskânın Hikâyesi

Hatay, tarihî geçmişinde büyük iskânlara, göçlere açık bir bölge olarak, buraya hükmeden hemen hemen bütün medeniyetlerin temelinde yer almıştır. Derviş Paşa iskânı ile, Osmanlı’nın son dönemlerinde uygulanan en büyük iskân hareketinin de merkezidir. Öyle ki, bu iskânla Hassa ilçesi, İslahiye ilçesi kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde de bu bereketli topraklara gönüllü, gönülsüz; bazen bir deprem sonrası, bazen yerleşik hayata vatandaşlarını alıştırmak amacıyla büyük göçler ve iskânlar sürmüştür.

Bu iskânlardan en önemlisi ve Hatay ekonomisine büyük ivme kazandıranı, Karadeniz’in bıçkın delikanlılarının, çalışkan insanlarının Kırıkhan’da iskân edilmesidir. Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı, birbirine komşu üç köy halkı, 408 Evler Mahallesi’ne iskân edilmişlerdir. 1964 yılında Çaykara’dan yola çıkan 178 aile, 408 hane olarak Amik Ovası’nın kuzeyindeki Kırıkhan ilçesine getirilip, burada iki ayrı tipte yaptırılan 408 adet eve yerleştirilmişlerdir.

Bir toplumun, yurdundan çok uzakta bir başka, hatta tamamıyla farklı sıcak bir iklime; dağlık bir bölgeden, bir ovanın kenarına yerleştirilmesinin hikayesini yazarken, yıllar önce kaybettiğimiz, yaşadığım sürece de unutamayacağım aziz dostum Selahattin Bölükbaşı’nı hatırlıyorum. Onun, o temiz ve mütebessim yüzü, hayata sıkı sıkı bağlı, yaşama isteğiyle dolu gönlü, şen şakrak konuşması gelir aklıma. Üç kardeşiyle açtıklar mobilya atölyeleri ve Kanatlı Caddesi’nde açtıkları mobilya mağazasındaki sohbetlerimiz, gazete büromuza uğradığındaki muhabbetlerimiz, o zaman daha genç bir çocuk olan kardeşi Numan’ı ‘nüfusuma alayım’ sözüme “Ula ne gerek, biz zaten kardeş degilmiyuz” sözünü, ikiz kızlarını unutmak ne mümkün. Şimdi ne zaman oradan geçsem, kardeşlerini görsem, yüreğimin bir yerinde kıyamet kopar, gözlerimden dökülür yaşlar. Bir trafik kazasında, genç yaşta, en verimli çağında aramızdan kayıp gitti. Dilerim bu yazıyla onu bir daha gönlümüzde yaşatırız.

Sel ve Heyelan vurunca köyleri…

Karadeniz’in hırçın iklimi, 1929 yılında bu bölgenin büyük bir bölümünde sel felaketine sebep oldu. Aşırı yağışlar sonucu Trabzon’un doğusunda bulunan Of, Çaykara, Sürmene ilçelerinde afetler yaşandı. Toprak kaymaları, Çaykara’nın en eski üç köyünü neredeyse yok etti. Bu köylerden Zeno (Ulucami), 1486 tarihli arşiv kayıtlarında yer alır. İlk yerleşenler; Fettahoğulları (Kaldırımlar, Fettahoğullarının bir koludur) Van’dan gelmişlerdir. Flacıahmetoğuları (Yılmazer, Eryılmaz); Çaprazoğulları (Yıldırım, Yıldırımhan); Şakires-oğulları (Solaklı); Hacıcevahiroğulları (Cevahir); Semercioğulları (Baştürk); Bayekoğulları (Üstün); Mollatahiroğulları (Üstünbaş); Conoşoğulları (Varlıbaş); Görhanoğulları (Aygün)’ dır.

Şur (Şahinkaya), 1583 tarihli tahrir kayıtlarına göre Çaykara ilçesi sınırları içerisinde gösterilen 12 köyden biridir (Paçan nam-ı diğer Siro). 1681 tarihli avariz defterlerinde adı, “Şur” olarak geçmektedir. Köy halkı, fetihten sonra (1461) değişik bölgelerden gelip buralara yerleşen ailelerden oluşmaktadır. Köyün ilk yerleşenleri; Tiryakioğulları, Demircioğulları,

Kahvecioğulları, Cordanoğulları, Lüloğulları, Deliömeroğulları, Şahinoğulları, Kamaoğulları, İbrahimağaoğulları, Mehmetağaoğuliarı oldukları söylenir. Adını, köyün batı tarafındaki tepelerde bulunan Şahinkayalarından almıştır. Fotinos (Kabataş) köyleri neredeyse boşaldı. 1681 tarihli Avariz Haneleri Defteri’nde, Çaykara ilçesi sınırları içinde belirtilen 14 köyden biridir. Köyün adının, bîr Oğuzboyu olan “Fotınuz”dan geldiği söylenmektedir. İlk yerleşenleri, Alioğulları (Öksüzler, Erdoğanlar, Öztürkler); Karamahmutoğulları (Aydın, Kara, Özgelik ve Gülâh’lar); Hacıibrahimoğulları, (Albayrak, Özdemir, Yıldız, Tak, Kahraman); Cırkalılar (Yaz, Akaydın); Hacıislâmoğulları (Ersoy)’dır. Hacıahmetoğulları, Hıroğulları ve Hatipoğulları Doğu Anadolu’dan gelen ailelerdir.

1929 tarihinde sel nedeniyle bu köyler adeta boşalır. Bu köylerde yaşayan aileler Samsun, Maçka ve Bayburt’a yerleştirilirler. 1959 yılında yine bir sel felaketi yaşanır, yine iskân düşünülür.

Ferhat Çakır, Kırıkhan iskânın hikayesini anlatırken gözleri uzaklarda bir noktaya dalıp gitti: “Ben o zaman askerdim. Kıbrıs askeri. Bana bir mektup geldi. Köyden göndermişlerdi. Bize Akçakale yöresine iskân önerilmişti. Gelen mektupta “Biz Akçakale’yi istemedik, sen de isteme” deniliyordu. Daha sonra köylerden birer heyet, diğer iskân yeri olan Kırıkhan’a getirildi. Kırıkhan’ı gezip görenler; buraya iskânı kabul ettiklerine dair dilekçe verdiler. 1960’lı yıllarda Kırıkhan’da bize verilecek evlerin inşaatına başlandı ve 1964 tarihinde evler tamamlanarak üç köyden toplam 408 haneye dağıtıldı. İskân evlerinin özelliği ise farklıydı. 3+1 büyük ve 2+1 küçük olmak üzere 2 tip olan evler nüfusa göre dağıtıldı. Zeno köyünden 185, Şur köyünden 177 ve Fodinaz’tan 44 aile Kırıkhan 408 Evler Mahallesi’ne yerleş-tirildiler. Evlerin alt katları ahır olarak planlanmıştı. Bahçeli ve çatılı 408 ev. Bu evlere üç ayrı köy, üç ayrı mahalleye bölünerek yerleştirildik. Memurlara, yurt dışında çalışanlara ev verilmedi. Ailelere durumlarına göre (Amik Gölü’nün kurutulmasıyla kazanılmış) 24 ile 27 dekar arası tarla dağıtıldı. Yurtdışından gelenlere daha sonra da arazi verildi. 1984 yılında evler üzerindeki ipotek şerhlerini borçları ödeyerek kaldırdık. ”

Ferhat Çakır’ın yanından ayrılıp, iki dönemdir muhtarlık yapan Ahmet Üstünbaş’ın yanına gittik. Ahmet Amca’dan köye ilk gelenlerin listesini aldık. Mahallenin günümüzdeki durumunu sorduk. “Artık mahalleye, yani 408 eve sığmaz olduk. Gençlerden bir kısmı göç etti. Bir kısmı İstanbul’a, bir kısmı yurtdışına, bir kısmı ise köylerine döndüler. Kırıkhan’da oturan Karadenizlilerin Çaykara’daki köylerinde yayla evleri bulunuyor. Her yıl oraya giderler. Bir – iki ay kalırlar.” derken, Kırıkhan’daki Karadenizli nüfusunun 5-6 bin dolayında olduğunu ve başka mahallelere yeni nesillerin taşındığını ifade etti.

Bize Kırıkhan’da rehberlik eden Celal Kaldırım’la, Kırıkhan ekonomisine canlılık ve hareket getiren işadamlarını fotoğrafla belgelemek istedik. Kırıkhan caddelerinde Karadenizlilere ait öylesine çok sayıda işyeri var ki, bu işyerlerindeki yeni nesil ile babalarını bir araya getirip fotoğraflamaya çalışsak birkaç hafta gibi uzun bir zaman gerekebilirdi.

Kırıkhan’a gelen Karadenizlilerin yıllar önce iskân edildikleri mahallede, en yaşlılardan Mustafa Işın amcanın yanına gittik. 107 yaşında; müthiş bir belleğe sahip. Hafızası tam yerinde. Ancak iki yıl önce geçirdiği bir rahatsızlık sonucu yatağa bağımlı hale gelmiş. Oğlu ile yanına gittiğimizde kahvaltı yapıyordu. Bir arkadaşının selamını söyledik. Az duyuyordu. Sesimizi yükselterek tekrarladığımızda hemen cevap verdi ve “Siz de selamımı söyleyin” dedi. Gözleri ışıl ışıl. Sesi gayet yerinde. Oturduk. Kahvaltısını izledik. Sonra helâllik  isteyip kalktık yanından. 107 yaşında bir insanı yorma hakkına sahip değildik. Onu saygıyla selamlayarak ayrıldık. Arkadaşı Hacı Muhammed Çelik; “Mustafa Işın bugüne kadar hayatının neredeyse tamamını çocuklara Kur’an öğretmekle geçirmiş ender insanlardan biridir. Göç ve iskan yıllarını anlatırken heyecanlanır, duygulanırdı. Gençliğinde Karadeniz bölgesindeki Pontus çetelerine karşı silahlı mücadeleye de katılmıştır. Karadenizlilerin akil adamlarındandır” demeyi ihmal etmedi.

Eski evlerin önünden geçiyoruz. Caddeleri, ara sokakları geziyoruz. Bazı evler yapıldığı dönemdeki gibi kalmış, bazıları ise ek odalar ve katlarla yükseltilmiş. Bazıları yıkılmış, çok katlı evler haline gelmiş. Bu mahallenin markası haline gelen ve buradaki gençlerin yetişmesine önemli katkılar veren Cemal Gürsel İlköğretim Okulu’nun bahçesine yaklaştıkça çocukların şen şakrak sesleri, bağrışmaları artıyor. Eski binanın yanına yeni bir bina yapılmış. Birkaç sokak yukarı çıkıyoruz. Ulucami’nin yanındayız. 1970 yılında tamamlanarak ibadete açılan Ulucami, 408 Evler Mahallesinde ilk yapılan cami. Şimdi mahallede 4 cami var. Evler arasında, karalahananın eksik olmadığı, evin sebzelerinin üretildiği küçük bahçeler… Bir kadın iki hatlık bir bahçeyi çapalıyor. Evlerin önünde “ihtiyarlar” misafirperverliklerini ve meraklarını göstermekten kaçınmıyorlar “Ha, uşaklar, n’apaysunuz?” diyerek. Yanlarına yaklaşıp “Sizin Çaykara’dan gelişinizi yazacağız” diye cevaplıyoruz.

Hassa Caddesi’nden şehir merkezine doğru yürüyoruz. Caddenin sağı solu işyerleri. Trabzon Vakfıkebir Öz Taş Ekmek Fırını’nın önünden geçiyoruz. Fırında koca koca ekmekler. Normal, kepekli ve mısır ekmeği… Ekmeklerin bayatlamadan bir, hatta iki hafta dayandığı söyleniyor. Celal Kaldırım ekmeklerden alıp, aracının bagajına koyuyor. Akşama Karadeniz sofrası kurulacak anlaşılan…

Bir köşe başında çeşitli makinelerin tamir edildiği bir dükkan önündeyiz. Yaşlı amcamız, Karadenizlinin o müthiş ustalığı ile tamiri en zor aletleri tamir ediyor. Adı Şevki Ayan. Yayık, fındık ayıklama ve kırma dahil hemen her türlü aleti tamir ediyor. Neslinin son örneği. Mükemmel bir insan. Onunla saatlerce konuşabilirsiniz hiç sıkılmadan…

Gün bitmek üzere. Mahalleyi bir daha turluyoruz. Benim aziz dostum Mahmut Ayan evinin karşısında bir arkadaşıyla sohbete dalmış. Şahinkaya Caddesi’nden yukarı doğru çıkarken Yusuf Şahin’i rahmetle yad ediyorum. Onun mısır ekmeği ve fındıklarını az yemedim. Din adamı merhum Şahin Hoca, rahmetli Müftü Ömer Kama’ya, İbrahim Afacan’a rahmet diliyoruz. Sokakları gezerken vakit hızla geçiyor. 408 Evler’deki en sosyal bayanlardan Seyyare Baştürk’ün yönettiği, kurs binasındaki çalışmaları görmeye gidiyoruz. Halk Eğitim’e bağlı kursa ilgi çok iyi. Kadınlar, genç kızlar evlerinde, çeyizlerinde kullanacakları yorgan ve bunun gibi şeyleri hazırlıyorlar. Dernek merkezinde bir köşede bilgisayar kursu var. Bir köşede Karadeniz mutfağından yemekler hazırlanmış, bir masanın üzerinde bizi bekliyor. Arkadaşım Ali Demirhan’ın eşi Ayşe Demirhan’ın yaptığı o nefis baklavayı ertesi güne bıraktık. Sofrada ne yok ki? Karadeniz denilince akla gelen ilk yemek kara lahana. Hamsi, mısır ekmeği, mıhlama, sulu köfte, hamsili mısır ekmeği… Bu yemekleri yedikten sonra bir hafta hiçbir şey yemesen de olur. Lezzetin zirve yaptığı yemekler, damağımızda mini bir Karadeniz havası estirdi.

Kırıkhan ve Hatay ekonomisine yön veren Karadenizliler inşaattan mobilya sektörüne, gıdadan konfeksiyona, çiftçilikten çırçır, yağ ve iplik fabrikasına birçok konuda öncülük etmişler. Bizim Lazlar diye tanınan Karadenizliler, Kırıkhanlı’lardan çiftçiliği öğrenmişler, Kırıkhanlılara da ticareti ve besiciliği öğretmişler. Karadeniz kadını çalışkanlığı ile ev ekonomisine katkı vermeyi başarmış, bu konuda ciddi anlamda çevredeki insanlara örnek “Geldiğimiz yıllarda yerlilerle birçok sürtüşmeler, çekişmeler, kavgalar yapardık’’diye anlattı Gazi Mahallesi’nde cami önünde oturan Şerif Mercan. 93 yaşında. Karadenizin en yakışıklı genci. Zıpkın gibi. “Şimdi hepimiz alıştık. Kırıkhan bize, biz Kırıkhan’a. Gelin aldık, kız verdik. Ortak olduk. Mal aldık, mal sattık. Şimdi et tırnak gibiyiz çok şükür. ” diyor. Arada bir konuştuklarımızı, sorularımızı duymazlıktan gelip bizi bağırtarak, elini kulağına götürüyor. Muhabbete cami cemaatinden arkadaşlar da katılıyor. İzin alıp Karadenizliler Derneği başkanı Numan Bölükbaş’ın işyerine gidiyoruz. 5 Haziran’da yapılacak gece için hazırlıklar yapıyor. Düğün salonunun bir kenarında kemençe çalıyor. Gençler gece için antrenman yapıyor. İsmail Türüt gelecekmiş… Numan’ın bürosundaki duvarda asılı fotoğrafa dalıp gittim yıllar öncesine… Selahattin’in “Bak, gördün mü Numan’ı? Aslanlar gibi çalışıyor. Öp yanaklarından…”diye seslenecekmiş, fotoğraftan, yıllar öncesinden çıkıp gelecekmiş gibi bakışlarına daha fazla dayanamadım.

408 Evler Mahallesi’nde doğan ikinci kuşak Karadenizliler artık sanatta, edebiyatta, eğitimde, ticarette, inşaatta hızlı adımlarla büyüyor. Yalnız Hatay’da değil, Türkiye’de söz sahibi olan insanlar, bilim adamları, holding patronları oluyorlar. Onlar çalışıyor, onlar kazanıyor; Hatay ekonomisine de ciddi anlamda katkı veriyorlar.

HATAY Kültür ve Keşif Dergisi Sayı 36 Haziran 2010

 

Bu Yazıyı Can arkadaşım Rahmetli Selahattin Bölükbaş’a ithaf etmiştim. O dönem birçok yaşlı Karadenizli ile sohbet etmiştim, fotoğraflarını da paylaşmıştım. Şimdi onlar yok. Birçoğu Rahmetli oldu. Bu nedenle onların fotoğrafların tekrar paylaşmadım.

O dönem Muhtar olan Ahmet Üstünbaş artık emekli. Dernek Başkanı olan ve Kardeşim olarak gördüğüm Numan Bölükbaş ise Kırıkhan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı oldu.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.