İnsanlar güce ram olurlar. Bu güç kimi zaman mali, kimi zaman siyasi, kimi zaman da makamdır. Makam önemlidir. Hem elde edilen yetki açısından, hem de makama yapılan rağbetten dolayı. Çoğu zaman makama gelmeden önceki hal ile makama geldikten sonraki hal farklı oluyor. Makamın verdiği güç, makam sahibine gösterilen ilginin, rağbetin zirvede olmasını sağlar. Ama makamda iken gösterilen o ilgi, rağbet makamdan ayrıldığında kaybolur. Yani makam sahibine gösterilen övgünün, ilginin, alakanın ve rağbetin kişinin kendisine değil çoğu zaman işgal ettiği makama olduğu unutulmamalıdır. Makamlar her zaman geçicidir. Zamanı geldiğinde eşyalarınızı toplayıp orayı terk etmek durumunda kalabilirsiniz. Makamda iken söylenenler değil o makamdan ayrıldığınızda arkanızdan söylenecekler daha gerçekçi ve doğrudur. Makamın sağladığı avantajlara, imkânlara kendinizi kaptırmayın. Makamlar insanı sarhoş edebilir. Buna aldanmamak lazımdır. Makama öyle geliniz ki makama geldiğinizde bedel ödemek durumunda kalmayınız. Etrafımıza baktığımızda makam sahibi olunduğunda bir orduyla dolaşanların, makam elden gittikten sonra yalnız başına kaldıklarını görürüz.
Özellikle makam sahibi iken gösterilen ilgi ile makam sonrası gösterilen ilgi arasındaki farkı ve gösterilen alakanın sebebini anlatan aşağıdaki anekdotu sunuyorum.
***
KÂĞIT BARDAK!
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kâğıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.
Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve;
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu.
“Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.” bir an durdu ve sonra “Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım. Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yere oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kâğıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.” Seyirci gülmeye başlamıştı. “Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi; “Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kâğıt bardaktır.”