Sıradanlık, diğerlerinden ayrı yönü olmayan, herkes gibi olan, hiçbir özelliği olmayan. Genel, ortalama ve diğerlerinden belirgin farklılığı olmayan. Herhangi bir başarıyla kendini gösterememiş kimse. Bayağı anlamlarını içerir.
Birey ve bireyselcilik kavramı çoğu zaman yanlış kullanılıyor ve yanlış anlaşılıyor. “Bireyselcilik kelimesi günlük hayatımızda sık kullanılan terimlerin en muğlak olanlarından birisidir. Bu kelime ben merkezli davranışlardan başlayıp seçkinlik ve benzersizliğe kadar uzanan çok çeşitli manalara gelmektedir. Aşırı bireyselciliğin Amerikan medeniyetinin en belirgin belalarından birisi olduğunu ve bireyselcilikten yoksunluğun da bizim en göze çarpan eksikliğimiz olduğunu söylemek mümkündür. Birinci yorum ekonomik ve yasal durum akılda tutularak, ikinci yorum ise entellektüel hayat göz önüne alınarak yapılmıştır.
Şahsiyet kelimesi ise bireyselcilik kelimesine oranla manası daha belirgin ve kesin olan bir kelimedir ve bu kelime sahip olunan özellikler hususunda eşsiz olma ya da en azından kendine özgü özelliklere sahip olma manalarını çağrıştırmaktadır. Bu kelime, aynı zamanda yasal, başkalarının özgürlükleriyle karşılaştırılabilir ve başkaları tarafından ihsan edilen bir özgürlüğü değil, fakat kişinin kendisine özgü ve olumlu bir özgürlüğü de akla getirmektedir.”
***
“İnsan doğduğunda ferdiyet sahibidir. O, daha sonra içinde doğup büyüdüğü milletin kültür değerleri ile yoğrularak şahsiyet kazanır.
Her milletin çocuğu, temel şahsiyetini millî kültür değerleri ile kurar. Milletin dini, ahlâkı, töresi, hukuku ve estetiği ile sosyal bir biçim ve ruh kazanan fert, kendi kabiliyetleri ve orijinalitesi içinde gelişerek şahsiyet kazanır.
Şahsiyetler, orijinal olmakla birlikte temelde millî karakteri ve ortak değerleri ifade ederler. Fert, içinde doğup büyüdüğü milletin ana ve temel karakterine sahip olur. Bu sebepten şahsiyetler, içinde gelişip yoğruldukları milleti yansıtırlar. Biz, Türk çocuğundan orijinal ve dinamik bir şahsiyet beklerken, onu aynı zamanda Türk’ü Türk yapan sosyal ve kültürel değerlere aktif manada sahip, Türklüğe ve yüce dinimiz olan İslamiyet’e yabancılaşmamış, modern bir insan olarak görmek isteriz.
Şahsiyet, kendini, ferdiyetin dar ve egoist isteklerinden kurtarmış, millî menfaatlere, şahsiyetinin gelişmesini bir arada mütalâa eden kişidir.
Öte yandan insanların ferdi egoizmalarını kışkırtan, zayıfları güçlülere ezdiren “ferdiyetçi liberalizmi” esas alan görüşler de bize yabancıdır.
İnsanların kişiliği önemlidir. Toplumculuğu benimsiyoruz, ama şahsiyetçiyiz. Bunu demekle de insanları sadece milyonlarına milyon katmayı düşünerek yaşayan birer varlık olarak kabul etmiyoruz. İnsanları sömürmek isteyen bir ferdiyetçilik; şahsiyeti ezen bir toplumculuk bizim görüşlerimiz dışındadır. İnsanların şahsiyetini hürriyet ortamı içinde yüceltmek, ona saygı ve sevgi duymak vazifemizdir. Ferdiyetçiliği değil, “şahsiyetçiliği” kabul ederiz.” (Alparslan Türkeş, Dokuz Işık, Genişletilmiş Birinci Baskı, İstanbul-1978, s. 463, 464, 465, 466)
***
Sıradan insan olmak olumlu bir durum değildir. Toplumlar, sıradan insanlarla hiçbir yol kat edemezler. Kapitalizmin bir kavramı olarak birey ve bireysellik de insanı egoizme, bencilliğe, menfaatçiliğe, çıkarcılığa götürdüğü için toplumun çıkarlarını gözetmez. Varsa yoksa kendisidir. Bir başkası için hiçbir şey yapmaz. Hep kendini düşünür. Oysa şahsiyet sahibi bir insan ise kimliği, kişiliği, hayata bakışı ile, kendine özgü bir duruşu ile, içinde bulunduğu toplumun kültürü ile hem hal olmuş, milletinin değerleriyle bütünleşmiş, toplumunu da düşünen, toplumun çıkarlarını en az kendi çıkarları kadar gözetendir. Yardımseverdir. Başkaları için yerine göre fedakârlık edendir. Kendi ayakları üzerine durabilen özgür ve özgün bir kişiliktir. Sıradan insanlar unutulur. Kapitalizmin bir kavramı olarak birey iyi bir intiba bırakmaz. Şahsiyet sahibi insan ise iz bırakır, iyilikle anılır.
İdeal olan, şahsiyet sahibi insanlardan oluşmuş bir toplum olmak.
***
“İnsan bir toplum içinde doğar. Toplum içinde hayatını devam ettirebilmesi için toplumsal kurallara ve normlara uygun yaşaması gerekir. Bunu toplumsallaşma sürecinde öğrenir.
Toplumsallaşma aynı zamanda insanın kişiliğinin oluşmasıdır.
İnsanların birbirinden neden farklı oldukları ya da aynı durumlar karşısında her insanın niçin farklı tepkiler gösterdikleri, sorusu kişilik ile yakından ilgilidir.
Kişilik yani şahsiyet; bir insanın ilgilerinin, yeteneklerinin, tutumlarının, iletişim tarzının, dış görünüşünün ve çevresine uyum biçiminin özelliklerini içeren bir kavramdır. Kişilik, bu tutarlı tavır ve davranışın o kişiye özgü olmasıdır.
Kişilik, özel ve ayırt edicidir. Çünkü bu davranışlar kişiyi başkalarından ayırır. Bu haliyle kişilik kavramı, insanı diğer insanlardan ayıran ve farklı kılan özelliklerdir.” (Prof. Dr. Cengiz Şahin, Cehalet ve bilgelik, Türkgün Gazetesi-15.01.2024)