Bugün Ahmet Turan Barın’ın 5. ölüm yıldönümü. Bundan beş yıl önce 14 Mayıs 2014 tarihinde vefat etmişti.
Ahmet Turan Barın ile ilgili olarak ölümünün birinci yıldönümünde 14 Mayıs 2015 tarihinde kendisinin de yıllar önce yazdığı Kırıkhan Güncel Olay gazetesinde şu yazıyı yazmıştım.
“Aslen Adana ili Karataş ilçesinden olan Turan Barın, Kırıkhan’a yerleşmiş bir ailenin çocuğudur. 10 Ağustos 1933 tarihinde Adana’da doğmuştur. 1960 yılında Kırıkhan Belediyesi Elektrik İşletmesi’nde baş makinist olarak göreve başladı. Daha sonra belediyeden ayrılan bu birim Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) oldu. Buradan emekli oldu. Burada Hassa’dan Hüsnü (Kılıç) Salihçavuşoğlu’nun kızı Nevzat Hanım ile 1968 yılında evlenir. Nevzat Hanım, Kırıkhan Yatılı Bölge Okulu’nda Ambar Memuru olarak çalışmaktadır. Bu evlilikten Aydemir adında bir erkek çocukları olur.
Turan Barın, Kırıkhan’da futbol oynadı. Futbol hakemliği yaptı. Kırıkhan’da günlük olarak yayınlanan Dağyeli gazetesinde yazıları yayınlandı. Kırıkhan’ın ilk yapı kooperatifini kurdu, başkanlığını yaptı ve toplu konut projesini hayata geçirdi. 16 dönüm üzerinde 11 bloktan ve 66 daireden oluşan konutları 1990’da bitirerek üyelerin evlerine taşınmalarını gerçekleştirdi. Kızılay’da uzun yıllar görev yaptı ve Kızılay’ın başkanlığını üstlendi. Bu sırada 1999 yılında Kızılay kontenjanından Hacca gitti. Hac dönüşü kendisini Reyhanlı Cilvegözü Sınır Kapısı’nda karşılamıştık. Çok mutlu idi.
2006’da açık kalp ameliyatı oldu. Daha sonra Alzheimer rahatsızlığı başladı.
11 Nisan 2014 Cuma günü İskenderun’da oturan oğlu Aydemir’in yanında iken rahatsızlanır, İskenderun Devlet Hastanesi’ne götürülür ve yatış verilir. 15 gün serviste kaldı. Kendisini İskenderun Devlet Hastanesi’nde ziyarete gittiğimde serviste yatıyordu. Kendisine “Turan Abi, ben geldim. Ben Adil, nasılsın?” dedim. Gözlerini açar gibi oldu. Nefes almakta zorlanıyordu, oksijen veriliyordu. “Sana dergi getirdim, Vasi’nin şiir kitabı çıktı onu da getirdim, haydi canlan biraz.” dedim. Ama durumu iyi değildi.
Kendisini eşimle birlikte ziyaretimizden bir hafta sonra Cumartesi günü Nevzat Ablam beni telefonla aradı ve “Adil, Turan Abini Kırıkhan Devlet Hastanesi’ne nakledelim, bana zor oluyor” dedi. Ben de “Pazartesi günü bakalım” dedim. Pazar günü tekrar aradı Nevzat Abla ve “Turan Abini yoğun bakıma aldılar” dedi. Ben de “Bu aşamada nakil işlemi olmaz, şimdilik kalsın” dedim. İdrar yollarında enfeksiyon oluşmuş, zatürree olmuş ve böbrekler iflas etmiş, diyalize girmiş.
14 Mayıs 2014 Çarşamba günü saat: 02.40’da Nevzat Ablamın telefonundan komşusu arayarak Turan Ağabeyin öldüğünü haber verdi. 14 Mayıs 2014 Çarşamba günü öğleye doğru cenazesi İskenderun Devlet Hastanesi’nden Kırıkhan Devlet Hastanesi morguna getirildi. Burada yıkandı, kefenlendi ve tekrar morga konuldu. Saat 12.00’de cenaze arabası ile evine getirdik, burada helalleştikten sonra Kırıkhan Ulu Cami’ye getirdik. Öğlen namazını müteakip cenaze namazı kılındı ve Kırıkhan Mezarlığına götürüldü, burada aile mezarlığına defnettik. Saat 14.00’de defin işini bitirdik. Taziyeleri kabul ettik ve mezarlıktan ayrılıp evine gittik. 16 Mayıs 2014 Cuma günü de üçünü yaptık. Cuma namazı çıkışı yemek verildi, Kuran okundu, dualar edildi. Değerli bir şahsiyeti ebedi âleme uğurladık.
Bu gün ölümünün üzerinden bir yıl geçti. Yani birinci ölüm yıldönümü. Turan Barın, çok kibar, nezaket sahibi, sakin, beyefendi bir kişiliğe sahipti. Çok okuyan, kültürlü bir insandı. Kitap, kültür, sanat ve sporla barışıktı. Her gittiği memleketin müzelerini gezen birisiydi. Tiyatro, konser gibi etkinliklere iştirak etmeyi severdi. Günlük gazetesini bayiden alıp okurdu. Her ay Hatay Keşif dergisini merakla beklerdi. Her sayıdan mutlaka verirdim. Kendisiyle her buluşmamızda farklı dünya görüşüne sahip iki insan olarak Kırıkhan’ın, Hatay’ın ve Türkiye’nin meselelerini tartışırdık. Bazen sert tartışmalarımız da olurdu. Ama son yıllarda yumuşamıştı. Her konuştuğu kişiye Beyefendi, Hanımefendi diye hitap ederdi. Hiç kimseye haksızlık etmez, dedikodu yapmaz, dürüst, ilkeli ve prensip sahibi bir insandı. Ölmeden dört ay önce 16.01.2014 tarihinde Antakya’ya gelip iki gün misafirim olmuşlardı. Eşimle benim Turan Ağabeyi, oğlumun da Turan dedesiydi. Eşi kendisiyle her zaman çok iyi ilgilendi. Sağlığında da hastalığında da hep yanındaydı. Adeta bir bebek gibi onun bakımını yaptı. Uyumlu bir çiftti. 81 yıllık ömrünü tamamlayarak bir eş, bir oğul, iki torun bırakarak bu âlemden göç eden Turan Barın’a Allah’tan rahmet diliyor, ailesine, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum. Mekânı cennet olsun, nur içinde yatsın.”
- * *
Bu yazıda A. Turan Barın’ın Güncel Olay gazetesinde yazdığı köşe yazılarından bahsetmek istiyorum.
Daha önceleri Kırıkhan’da günlük yayınlanmakta olan Fehmi Akı’nın sahipliğini, İnönü Mehmet Bilgin’in Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptığı Dağyeli gazetesinde köşe yazıları yazan A. Turan Barın’ın yine Kırıkhan’da günlük yayınlanan İnönü Mehmet Bilgin’in sahipliğini, Meral Erol’un Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptığı Olay gazetesinde haftada bir Salı günleri yazacağı Olay gazetesinin çıktığı ilk gün 4 Şubat 1991 Pazartesi günü yayınlanan ilk sayıda birinci sayfada ilan edilmişti. Bu duyuruda diğer yazarlarla birlikte Turan Barın’ın da mesajı vardı. Bu mesajda Turan Barın şöyle sesleniyordu: “Salı günleri çeşitli konularda yorumlarımla sizlere hitap edeceğim. Şimdilik Hoşçakalın”
A. Turan Barın’ın, 12 Şubat 1991 Salı günü Olay gazetesinin birinci sayfasında Düşünce köşesinde “Sevgiler ve Savaşlar” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Bu yazı aşağıdadır.
“Sevgiler ve Savaşlar
Batı ülkelerin tıp konusunda yaptıkları çalışmalar; insan ömrünü uzatmak, rahatsızlıkların teşhisi ve tedavisini yapmak için geliştirilen cihazlar sevindiricidir. Bu cihazların kısa sürede diğer ülkelerin sağlık kurumlarında kullanılması insan sağlığı açısından gurur vericidir.1991 yılı Yunus Emre’nin sevgi yılı olarak Kültür Bakanlığının çeşitli etkinlikleriyle tanıtımı yapılırken bu kutlamalarda ortak nokta yine insan sevgisidir. Ancak aynı batı ülkeleri insanların en kısa sürede öldürülmesi ya da topluca imha edilmesi nedeniyle savaş teknolojilerini geliştirmek için yarış halindeler. Neredeyse üçüncü dünya savaşının başlaması gibi gözüken körfez krizinde her türlü silahların denendiğini görüyoruz. Körfezde savaşa katılan müttefik devletlerin IRAK’ın bölünmesi konusunu halen gündemde tuttuklarını görüyoruz.
Yunus Emre yüzyıllar öncesinden sesleniyor:
Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan Analar günü, babalar günü, Mozart’ı anma günü gibi çeşitli kutlamalar yurdumuza hep dışardan ithal edilmiştir. Yedi yüz yıldır Yunus Emre’nin kanıtlanan sözleri Anadolu’da yaşarken bu sevgi demetlerini ne yazık ki diğer ülkelere tanıtmakta geciktiğimiz ortaya çıktı. Diğer devletlerde Yunus Emre’yi anma için Resmi ve özel kutlama yapıldığını duymadık.
Bugün Arabistan semalarına ve çöllerinde büyük gürültü ve öldürücü silahlarıyla dehşet tablosu yaratanların göstermelik insan sevgisiyle yaşadıklarını bütün dünya bir kez daha gördü. Körfezde savaşan güçlü ülkelerde Yunus Emre’nin insan sevgisi aşılanmazsa ilerde başka körfezlerde de savaşlar olabilir.
Büyük Yunus yeniden sesleniyor:
Gelin tanış olalım
İşi kolay tutalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.”
12 Şubat 1991 – Olay Gazetesi
- * *
Daha sonraki tarihlerde Salı günleri gazetenin birinci sayfasında ve Düşünce köşesinde yayınlanan yazı başlıkları ve yazılar şöyledir:
“İşsizlik Kader mi
Yurdumuzda yaz aylarında tarımda çalışanların kış aylarında büyük çoğunluğu çalışamadıkları için bunlara gizli işsizler denilir. Bilhassa 1990 ve 1991 yılında gizli işsizler grubuna yeni topluluklar katılmaya başlandı.
Körfez savaşı nedeniyle tüm işyerlerinde hareketsizlik yaşanırken gelirini günü birlik kazanıp günlük harcayan oto tamirhaneleri, tornacılar, demir ve ağaç işleriyle ilgili esnafların kalfaları, çırakları ustalarıyla birlikte atölyelerinde çoğunlukla işsiz oturuyorlar. Büyük ve küçük illerdeki tekstil ve metal işyerlerinde binlerce işçi ücretsiz izinli veya iş akitleri fesh edilerek ilişiği kesilmektedir. 1980 yılından önceki hükümetler Doğu Anadolu’da bazılarının temeli gece atılan fabrika projelerinden bir kısmı tamamlanmıştı. Bu tesisler çeşitli nedenlerle çalıştırılamadı. Bu günkü değeri trilyonlar harcanarak kurulan bu fabrikalarda iş bulma umudu kalmayan doğulu vatandaşlar batı illerine taşınırken bir kısmı da batı ülkelerine göç ettiler.
1983 yılından sonra turizm yatırımlarından fayda bekleyenler Ege’nin, Akdeniz’in güzel sahillerinde yatırdıkları lüks ve pahalı hizmet veren tesislere gerek yabancı ve gerekse yerli turist düşünülen sayıda gelmeyince hizmetlerinde çoğunluğu öğrenci olan gençlerin işlerine son verildi. Tesislerin kapılarına kilit vuruldu.
İspanya’nın turizm çalışmalarında önce buna benzer yapılan yanlışlıklardan ve çektiği sıkıntıdan dersler alınması gerekirken Türkiye’deki tesislerin yapılmasına devletçe verilen kredilerin ilgili Bakanlığa geri ödenmesine yetkililerin nasıl formül bulacağı merak edilmektedir.
Bu devleti biz daha iyi idare ederiz diye iddia edenlerle, Türkiye’ye biz çağ atlatıyoruz diye meydanları çınlatanların biraz da politika yapmadan gerçekleri daha iyi değerlendirme zamanı gelmedi mi.Doğu illerinde işsizliği önlemek nedeniyle koruculuk diye sivil silahlı insanlara ücret ödeniyor. Resmi açıklamalara göre korucular köylerini koruyor. Sayın Vali Hayri Kozakçıoğlu’nun açıklamalarına göre korucuların devlete maliyeti her ay yirmi milyarı aşmaktadır.
Televizyondan ve basından öğrendiğimize göre teröristlerle güvenlik kuvvetleri ve bunlara bağlı keskin nişancı timler mücadele veriyor. Herhangi bir üretim yapmayan adı korucu olan bu vatandaşlara verilen aylık milyarlar o yörelerde çalışmayan fabrikalara gerekli bakım ve hizmet yapılarak tesisleri çalışır duruma getirdikten sonra sayın koruculara iş verilerek verimliliği artırılması sağlanamaz mı. Kaynak aktarımı, bütçedeki fasıllarda değişiklik yapmak için üçüncü dünya savaşının bitmesini beklemek gereksiz değil mi.”
19 Şubat 1991 – Olay Gazetesi
- * *
“Özel Müşteriler Kim
Devlete vergi verenlerin katkılarıyla kurulan fabrikaların parası olanlara satılmasına devam ediyor. Beş adet çimento fabrikası geçtiğimiz yaz aylarında Fransızlara satılmıştı. Kamu Ortaklığı İdaresince Adana Çimento Fabrikasının hisse senetlerinin 18.02.1991 Pazartesi günü halka satışa çıkarılacağı ilan edilmişti. Pazartesi günü Bankalara giden alıcılara yetkililerin hisse senetlerinin tükendiğini, önceden almak isteyenlere verildi dediler. Sabahın erken saatlerinde bankaların önünde bekleyen alıcılar bu şok habere şaşırdılar.
İkinci günü Kamu Ortaklığı İdaresi bankalara dağıttığı hisse senetlerinin yüzde yetmiş beşini geri alarak özel müşterilere sattığı miktarı belli olmayan senetlerden bir kısmı da bu altı bankada bölünmüş olduğu basına sızdırıldı. Üçüncü günü Adana Çimento’nun hisselerinin İstanbul Borsasında satışına başlandığı görüldü.
Bu güne kadar çeşitli firmaların ve devlete ait kuruluşların hisse senetlerinin satışında ilk kez böyle bir olay yaşandı.
Adana Çimento’nun hisse senetlerinin satışını el çabukluğu ile kapalı kapılar arkasında kimler planladı. Bir hafta geçmesine rağmen Kamu Ortaklığı İdaresi veya konuyla ilgili yetkililerden her hangi bir açıklama yapılmayışı düşündürücü olmaktadır. Blanço incelemesine meraklı olanlar Adana Çimento’nun 1990 yılı kârının kırk üç milyar ettiğini bilirler. Ankaralı bürokratların okus fokus yaparak özel müşterilerle birlikte senet fırsatını iyi değerlendirdiler.
Borsa uzmanlarının yaptıkları açıklamalar da dikkati çekmeye başladı. Hisse senetlerinin değeri kasten 270.000-TL olarak bedelle düşük tutulduğu yeni yorumlar arasında göze çarpmaktadır. Oysaki Adana Çimento’nun hisse senetlerinin sözde halka satılışının üçüncü gününde İstanbul Borsasında 550.000-TL’ye alıcı bularak satış işlemi görmüştür. Değişik uygulamayla Adana Çimento’nun hisse senetlerini yüz yirmi iki milyara kapatanların bir hafta içinde İstanbul Borsasında satarak elli milyar kâr ettiklerini sağır sultanlar da duymuştur. Bu okus fokus işini hangi bürokratlar düzenledi, özel müşteriler kimlerdir, hangi bankalar bu senetlerinden pay aldılar.
Devlete ait bir fabrikanın hisse senetlerinin kimler tarafından satın alındığını açıklamanın Devlete güvenmek açısından sayısız faydaları olacaktır.
Çünkü çürümeleri önlemenin kaçınılmaz noktasına hızla gidiyoruz.” (Devamı Yarın