Maddi refahın zirve yaptığı bir yüzyılda yaşıyoruz.Aradığımız hemen her şeyi elimizin altında buluyor gözümüzün önünde görebiliyoruz.
Bu kadar varlık ve bolluk bizleri tembelliğe ,şükürsüzlüğe, vurdum duymazlığa, gamsızlığa ve rahatımıza düşkünlüğe sebeb oldu.Rahatına düşkün olanlarda ‘ego’ hissi yani’ben’hastalığı meydana geldi. Zaman, bencillik duygusunun kabardığı, başını alıp gittiği, büyük büyük benlerin kıyasıya çatıştığı sahneye dönüştü.
Herşeyin en iyisini benler yapıyor, her şeyin en güzeline benler sahip çıkıyor, her şeyin en mükemmeline benler layık oluyor. Nerdeyse şu dünyanın ve evrenin sahibi olarak kendilerini görecekler o densiz benciller.
Kimileri kendilerini süper güç görüyor kainatın düzenini kendilerinin sağladığına inanıyor, kimileri ben olmazsam dünya acından ölür sanıyor. Kimileri herkes benim emrimdedir ben herkesin efendisiyim demek istiyor. Kimileri ise her şey benim tasarrufumdadır demeye getiriyor.
Halbuki bu dünya misafir hanesinden nice benler gelip geçti. Şimdi onlar kabirlerinde nefisleriyle başbaşalar. Firavunlar,Nemrutlar,Şeddatlar,Ebucehiller v.s. ler enelerinin atlarına binerek Cehennem çukurlarına doğru gümbürdeyerek gittiler. Zulmüyle, işkencesiyle, ihanetiyle dünyayı sallayan o keferelerin adları birer hain ve zalim olarak tarihin sayfalarına takılıp kaldı.
İnsan yaratılış gayesini bilmediğinde başını taştan taşa çalıp duruyor. Vazifesinin Yüce kudretin büyüklüğü karşısında hakir ve basit bir kul olduğunu idrak edemiyor. Gerçek üstünlüğün toprak gibi mütevazi olmakla sağlanacağını anlayamıyor. Bir buz parçası anlamındaki enaniyetini büyük bir cennet havuzunu kazanmak için eritemiyor. Ene hortumunun boğazını bir türlü sıkamıyor.
Rabbim, bizleri göz açıp kapayıncaya kadar nefsimizin eline terk edip ene çukurlarında yuvarlama! Amin.