Oluk gibi uzanan ovasında
Kolları çemrer amelelik yaparsın
Nasırlanmış elinle, keskin tırnaklarınla
Bahçe, tarla demez yerleri kazarsın
Çivi gibi yay gibi olur vücudun
Sırılsıklam terlere batarsın
Bir fincan kahve giderir yorgunluğunu
Alan yaylasında yorgan ile yatarsın
Gedik’te, Atik’te demlersin çayını
Sevdiklerinle birlikte yudumlarsın
Masmavi, dupduru Gölbaşı’nda
Oltaları bir bir suya atarsın
Kurbağalar tempo tutar, türkü söyler
Ördeklerle suya dalıp batarsın
Nilüfer çiçekleri yüzüne gülümser
Sevdiğin için nergisler toplarsın
Sonsuz ufuklarda kanatlar çırpar
Gönül kuşuyla göklerde uçarsın
Kaysılar çiçek açar baharda
Nergis gibi sümbül gibi kokarsın
Portakallar şurup olur dallarda
Bala dönmüş kavunları tadarsın
Ciğer gibi kızarmış narları
Tane tane midelere atarsın
Sarı hurma, yeşil hurma bala kesmiş
Havuçları kamyon kamyon satarsın
Ocaklarda ateş yanar, duman tüter
Kırıkhan’ı lezzetiyle anarsın
Kızarır kebaplar kıvamında pişer
Ciğer ile ziyafetler sunarsın.
Soğuksu’nun tam gözünde
Çardakların üzerinde
Tavşankanı çayları yudumlarsın
Balıkları tek tek yutarsın
Beyazıt Bestami , ulu bir mekandır
Gönülden Allah’a el açarsın
Derdini arz edersin
Allaha Gözyaşı sel olur secdeye varır
İlahi aşka doya doya banarsın.
Ali sert Hoca’yı Kitapçı Hoca’yı
Binbir rahmet ile anarsın
Şair okçum Kırıkhan bir hazinedir
Onu yaşamadan anlatamazsın