Bir tarihte bir bakanlık teşkilat yasasının değişmesi ile hem merkez hem de taşra teşkilatı yeniden yapılanmış ve illerde mevcut müdürlüğün dışında yeni bir müdürlük kuruluyordu. İlde yeni kurulan müdürlüğün müdürü yakın çalışma arkadaşları olan yönetim ekibiyle bir toplantı düzenliyor. Bu toplantıda il müdürü yeni kurulmakta olan müdürlüğünün bazı sıkıntılarını konuşarak çareler aramaya çalışıyor. Sorunları sayıyor, yönetim ekibinden görüş almak, onların düşüncelerini bilmek istiyor. Onlardan katkı bekliyor. Ancak ekibinden hiç kimseden bir çözüm önerisi gelmiyor, herhangi bir konuda itiraz eden de olmuyor. Hatta görüş beyan eden dahi çıkmıyor. Ancak söyledikleri “Siz her şeyi iyi bilirsiniz Müdür Bey”, “Siz ne derseniz o doğrudur Müdür Bey”, “Siz nasıl uygun bulursanız efendim” gibi cümlelerden başka bir şey değil. Bu anlayış son derece sakat bir anlayıştır. Madem her şeyi Müdür biliyorsa siz niçin varsınız? Sizler ne işe yarıyorsunuz? Sizin hiç mi görüşünüz yok? Bunlar günü kurtarmaya çalışan, suya sabuna dokunmayan, hiçbir fikri olmayan, kuruma katkı sunamayan insanlar. Şimdi bu kişilerden kuruma bir fayda gelir mi? Bu tiplerin en iyi bildiği şey dalkavukluk. Yalakalık yapan, teşrifatçılık yapan, elde ettiği imkânları yakınları için kullanan, liyakatli olanları değil de kendisi için çalışacakları koruyup kollayan, adaletsiz, objektiflikten uzak, güven vermeyen, fırıldak tiplerden hiçbir zaman, hiçbir yerde fayda gelmez. Bu tipler vizyon sahibi olamadıkları için kurumlara gelecek tasarlayamaz. Yandaşlara hizmetten başka bir şey bilmez. Kendisini koruyacak, kollayacak olanları çok iyi bilir ve onlara hizmette sınır tanımaz. Kurumun geleceğiymiş, kurumun çalışanlarıymış, vatandaşa hizmetmiş umurlarında olmaz.
Eski bir müsteşar şöyle diyordu: “Eskiden üstatlarımız bize ‘İtiraz etmeyen memuru bir daha toplantılara almayın. İtiraz eden sigortadır’ diye öğüt verirdi. Şimdi itiraz edenler bir daha toplantılara alınmıyor”.
DALKAVUKLUK
Peygamber efendimiz buyurdular ki:“Övgüde ölçüyü kaçıranları gördüğünüzde yüzlerine toprak atın!” (Buhârî, Müslim). “Şayet biri arkadaşını övecekse ve onun iyi biri olduğuna hakikaten inanıyorsa, ‘Kanaatimce o şöyle şöyledir’ desin. Çünkü birinin gerçekte ne olduğunu ancak Allah bilir” (Buhârî, Müslim).
Eskiden beri Türkçede sık kullanılan bir kelime “dalkavukluk”tur. Dalkavuk tabiatlı insanların itibarlı, güçlü birine yaranmak ve çeşitli çıkarlar elde etmek gibi ahlâkî olmayan amaçlarla ona karşı -aslında gerçek niyet ve fikirleriyle çelişen- münafıkça hareketler sergilemelerini ifade eden bir terim haline gelmiştir.
Dalkavukluğun bizim kültürümüzde epeyce bir geçmişi vardır. Osmanlı’da dalkavukluk I. Mahmut döneminde resmen bir meslek olarak kabul edilmiş. Ve II. Meşrutiyet döneminde “Dalkavuk” adıyla haftalık bir mizah dergisi bile yayımlanmış.
Yağcılık, yalakalık gibi argoca kelimelerle de ifade edilen dalkavukluk, çıkar hesaplarını her şeylerinin üstünde tutan karakter sahiplerinin, amaçlarına ulaşmak için kullandıkları bir yöntemdir. Bu yöntem, ahlaka da dine de sığmaz. Güçlü ve itibarlı kimseler de bu tür sahte iltifatlardan hoşlandıkları, konumlarını daha da güçlendirmek istedikleri için dalkavukları himaye ederler.
Dalkavukluğun yaygın bir çıkar aracı haline gelmesinin usulsüzlük, yolsuzluk, kayırmacılık gibi baş edilemez hukuki-toplumsal sorunlara yol açtığını geçmişten bugüne görüyoruz, yaşıyoruz.
YALAKALIK MEKTEBİ
Yalakalık mektebi, tıka basa doludur,
İlk dersin ilk cümlesi: O ne derse doğrudur!
Sınıf sınıf yalaka, ayrı şekil ve renkte,
Tek kusursuz yönleri, uyumda ve ahenkte.
Sayıları öyle çok sayamam teker teker,
Kimi el, kimi ayak… Kimisi etek öper!
Orijinal iltifatlar, cafcaflı sözleri var,
Şeytandan iyi gören, kocaman gözleri var!
Devir onların devri ve meydanlar onların,
Her yerleri yalama olmuş gardaş bunların…
Yalakalar meydana dolmaya başlamışlar,
Dün yuhaladıklarını bugün alkışlamışlar.
Mikrofonu üfleyip hele bir gürledikçe,
Hemcinsinin terini siliyor terledikçe.
Köpüklü ağızlardan yere damlar salyalar,
Eğilerek yerleri tükürürler, yalarlar!
Kaplamış içten içe ilikleri yalaka,
Sürüklüyor peşinden sülükleri yalaka.
Yalakalık revaçta, makamlar yalakanın,
Yanar döner koltuklar, ağzından yal akanın!
Yalakalık mektebi, tıka basa doludur,
İlk dersin ilk cümlesi; O ne derse doğrudur!
Ali PARLAK