Televizyonlar, internet siteleri, gazeteler, haberler, programlar,“kulaktan kulağa anlatılanlar”…
Terk-i vatan etmiş, son bir gayretle, tüm yaşanmışlıklarına, evine,mahallesine… Belki; hiç akıllarından çıkartamayacakları yerlere veda edip;“şefkatimize sığınan insanlar”… Her ne kadar ilk zamanlar her şeye muhtaçken,şimdilerde “hayatın gidişatına ayak uydurabilen” göçmenler,Suriyeliler…
Ani bastıran yağmur gibi; ne yapacağını, nasıl muamele etmesi gerektiğini kestiremeyen ve bunun şaşkınlığıyla şok olan yerli halkımız…Bağrına basanlar, gönlü sızlayanlar, elinden tutmaya çalışanlar… Karşı çıkanlar,“bunlar da nereden çıktı” diyenler… Ve; benim gibi, “ fırsat bulup aklına gelirse” empati yapanlar… Kendisini onların yerine koyanlar…
Bilmem…Sahi…
Ankara’dan bakınca nasıl görünüyor buraları? Boğazdaki yalısında bir şeyler yudumlarken bu insanlarla ilgili neler hissediliyor? Edirne’nin sokaklarında dolaşırken;içlerinde, buraların kaygısından eser taşırlar mı? Çorum’un işlek caddesinde, en çok ciroyu yapan esnafımızın kulağına, onlarla ilgili “işe yarar haberler” gidiyor mudur? Konya Alaaddin tepesinden…Antalya kaleiçinden… İzmir Kordon boyundan… Bursa kalesinden… Ege sahillerinden… Marmara adalarından… Karadeniz’in yüksek dağlarından, Cennet köşelerinden… Buraları nasıl görülüyor, biliniyor ve “iç içe yaşayanlarla ilgili olarak” neler hissediliyordur?
Uzun zamandır vizyonda olan bir film…Hüzün ve garipliklerle dolu bir tiyatro gösterisi… Acıyla yoğrulmuş hayatları anlatan bir müzikal gibi mi?…
Yoksa; asıl derdimiz, “hepimizin kıymetlileri” çocuklar… Tırnağına taş değmesini istemediğimiz yavrularımız gibi mi?
Eminim; yukarıda saydıklarıma, herkes kendi vaziyeti kadar ilgilidir. Tam bu noktada; mesleğimiz icabı, en fazla çocuklarla haşır-neşir olan okullar ve biz öğretmenler…
Yaklaşık iki yıldır hep gözlemliyor, ilgileniyor, dokunmaya çalışıyor, olan biteni çözmeye çalışıyorum. Vardığım sonuç;“pek de yabancısı olmadığımız”,her insan, her çocuk, her muhtaç, her canlı gibi; biraz ilgi, biraz sevgi, birkaç güzel söz,“herkese eşit dağıttığımız” bir baş okşaması… İnanınız; Unicef mont mu yollamış,Suudlar çantamı hediye etmiş,AB parasal yardım mı yapmış, hiç de umurlarında değil bu çocukların.
Bir kez şakalaştığınız, başını okşadığınız,“kendi dillerinde selam verdiğiniz”, bir gülücük ile karşılayıp;“kendisine zarar vermeyeceğine inandırdığınız” yavrular, yanınızdan her geçişte ellerini uzatmadan edemiyorlar.Bunu; teneffüslerde “civcivlerinanaç tavuğun kanatlarına sığındığı gibi”, öğretmenlerin bacaklarına sarılarak okul bahçesinde dolaştıklarını görünce daha iyi fark ediyorsunuz.
Bazen dayanamıyor ve bu vaziyette gördüğüm meslektaşlarıma soruyorum: “Hocam neden teneffüslerde sizi rahat bırakmıyorlar? Bunların bizlerden beklentileri nedir?” Diye. Cevap, olması gerektiği gibi ve çok tanıdık, kısa ve net: “Biraz ilgi, biraz sevgi , biraz kaynaşma…” Biraz da… Varın cümlenin devamını da sizler getirin, sevgili okuyucularım…