Anam Babam sana feda olsun Ya Rasulallah;Efendim, bu âlem senin varlığınla mana buldu. İnsanlık ahseni takvime yol buldu. Yeryüzüne halife olarak gönderilen insan halifeliğin nasıl yapılacağını senden öğrendi.
Vefayı, merhameti, şefkati, tevazuyu, hoşgörüyü, adaleti, cömertliği, emniyeti en mükemmel şekliyle sende gördü ve senden öğrendi.
Kulluğu, metaneti, sabretmeyi, takvayı, yakınları gözetmeyi, eş olmayı, kardeş olmayı, arkadaş olmayı en güzel şekliyle sende gördü ve senden öğrendi.
Efendim, Ne mal ne mülk, ne şöhret ne makam, tek derdin vardı; insanlığın kurtuluşu, Ümmetin imanı, Ümmetin selameti. Doğduğun anda ümmetini andın, son nefesini verip Rabbine kavuşurken ümmetini sayıkladın. Ne büyük bahtiyarlıktır sana ümmet olabilmek, Efendim deyip yüzüne bakabilmek.
Efendim, Hani mahşer gününde sen Rabbine: “Ya Rabbi, bunlar benim ümmetimdir, onları affet onları bağışla” diyeceksin. Rabbimiz de: “Habibim bilmiyorsun onlar senden sonra neler yaptılar” diyecek. Evet Efendim, Azim olan Allah doğru söyledi. Senden sonra neler yapmadık ki?
Dilim varmaz bir kısmını anlatmaya, dilerim anlatacaklarım mazhar olur Rabbimin affına.
Efendim, Sen: “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse cennete girmeyecektir” buyurdun. Biz kendimizi herkesten üstün, herkesten güçlü gördük. Kimimiz ırkımızla, kimimiz nesebimizle, kimimiz makamımızla, kimimiz servetimizle övündük.
Efendim! Sen: “Anne ve babanıza öf bile demeyin” diye bize tebliğ ettin, “Cennet anaların ayakları altındadır” diye buyurdun. Nerde biz nerde buyruğun. Anne ve babalarımıza saygıyı, hürmeti yitirdik. Ciğerinden ayırıp huzurevine yerleştirdik. Evet, bunu ümmetim dediğin, bağışlanmasını istediğin bizler yaptık.
Efendim! Sen: “Mü’min yalan söylemez” buyurdun. Biz mü’min olduğumuzu söylüyoruz ama mü’minlerin olduğu toplulukta birbirimize güvenmiyoruz. Anne evladına güvenmiyor, öğretmen öğrencisine güvenmiyor, işçi patronuna güvenmiyor, müşteri esnafa güvenmiyor. Birbirimize güvenmiyorsak o zaman yalan söylüyoruz. Yalan söylüyorsak o zaman biz nasıl mü’miniz?
Efendim! Sen: “Kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır” buyurdun. Biz namazı terk ettik, vaktimizi televizyon karşısında, internette tükettik. Her gün beş defa Rabbimizin huzuruna davet edildik ama bu davete icabet etmedik. Davetimizi geri çeviren arkadaşımıza kalbimiz kırıldı, bizi yoktan var eden, varlığından haberdar eden, bizi sayısız nimetlerle donatan Rabbimiz kırılır mı hiç düşünmedik.
Efendim! Sen: Faiz yemenin Allah’a ve Rasulüne savaş açmak olduğunu tebliğ ettin. Biz faizle fani dünyada bir ev alırken acaba ahirette cehennemdeki evimizi mi yaptık? Kendimize araba alırken bizi cehenneme götürecek bineğimizi mi hazırladık?
Evet, Efendim, bunu ümmetim dediğin, bağışlanmasını istediğin bizler yaptık.
Allah’a ve Peygambere itaat etmeyen birçok kavim gibi biz de itaatten uzaklaştık. Bizler kusurlu ve âciz halimizle sözümüzü dinlemeyen, bize itaat etmeyen evladımıza çok kızıp ona sitem ederken, onu evlatlıktan reddederken; hertürlü noksandan münezzeh olan Allah’a ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulüne itaatsizlik etmenin, Allah’ın gazabına Rasulü’nün sitemine sebep olacağını göz ardı ettik.
Efendim!; Rabbimiz seni bize tarif ederken tevbe suresi 128.ayette şöyle buyuruyor: “And olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O,size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”
Biz senin ümmetine olan düşkünlüğünü, merhamet ve şefkatini anlayamayacak kadar merhameti, şefkati yitirdik. Mehmet Akif Ersoy’un;“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi biri onu kardeşleri yerdi” dediği, o cahiliye dönemine döndük.
Evet, efendim, halimiz budur. Bu, senden sonra düştüğümüz durumdur. Biliyoruz ki bütün kusurlarımıza rağmen sen bizim bağışlanmamızı talep edeceksin. Ümmetinden tek bir kişinin bile Cehenneme gitmesini istemeyeceksin. “Ya Rabbi bunlar benim ümmetimdir” diyeceksin.
Efendim bütün bu yaptıklarımıza rağmen ümmetin olarak kalabilirsek, “ümmetim” hitabına mazhar olabilirsek, bunu en büyük lütuf sayarız.Habibim; bunlar benim kulum, senin ümmetin olamaz denirse o zaman nice olur halimiz.
Efendim! hani Mescid-i Nebi yapıldığında hutbeni kendisine yaslanarak okuduğun bir hurma kütüğü vardı. Daha sonra hutbeni okuman için üç basamaklı yeni bir minber yapılmıştı. Sen hutbeni okumak için bu yeni minbere çıktığında Mescid’te hamile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyulmuştu. Ortalıkta ne hamile deve ne de yavrusu vardı. Ağlayan, senden ayrılığa dayanamayan hurma kütüğüydü. Bunu gören sahabelerde göz yaşlarını tutamamış ve hüngür hüngür ağlamışlardı.
Efendim!; biz bu dünyada seni göremedik,huzuruna varamadık. Bir hurma kütüğü bile senden uzak kalmaya dayanamazken ahirette de sana kavuşamaz, sancağının altında yer bulamazsak, işte o gün bittiğimiz gündür. İşte o gün hüsrana uğrayanlardan olduğumuz gündür.
Ya Rabbi! Huzurunda günahkar ellerimizi bir kez daha açıyor, Rahmetine iltica ediyoruz. Ya Rabbi, Kusurumuzu affet, bizi kendine kul, Habibine ümmet kabul et. Bizi sırat-ı müstakime ulaştır.Livau’l Hamd sancağı altında Rasulullah’a kavuşmayı nasip et. Amin.
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke
ya RASULALLAH
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke
ya HABİBALLAH
Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin aleyke
ya SEYYİDEL EVVELİNE VE’L AHİRİN
VE SELEMUN ALEL MURSELİN VELHAMDULİLLEHİ RABBİL ALEMİN.
EKREM EMİR (KIRIKHAN NENE HATUN
KIZ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ MESLEK DERSLERİ ÖĞRETMENİ)