Gümüşoluuk Yaylasında Bir Yatır MERCAN DEDE « Kırıkhan Olay Gazetesi-Hatay'da Hızlı doğru tarafsız haberciliğin merkezi

23 Aralık 2024 - 01:57

Gümüşoluuk Yaylasında Bir Yatır MERCAN DEDE

Gümüşoluuk Yaylasında Bir Yatır MERCAN DEDE
Son Güncelleme :

25 Eylül 2019 - 8:14

Kaç zamandır Hatay’ın o gizem dolu cennet mekânlarına, yaylala rına, dağlarına çıkmamıştım.

Pazartesi günü evimin bulunduğu apartmanda elektrik arızası nedeniyle 186’ya arızayı bildirmeme rağmen karanlıkta kalmaya başlayınca, geçici bir çözümle yanmayan ışığı yanar hale getirdik. İyi halt ettik. Bir gün sonra apartmanın tamamı karanlıkta kaldı. Yeniden arıza merkezine bildirdik ve başladık beklemeye. Çarşamba günü akşama yakın bir saatte Arıza Ekibi gelir, arızanın elektrik direği ile ev arasındaki yer altı hattından kaynaklandığını belirtip çeker gider. Eve geldiğimde hava kararmıştı. Ne olup bittiğini öğrenmek için komşum Yakup beye sordum. Anlattı. Elektrikçi Mahmut Usta’yı çağırdık. Sağolsun geldi. Saat 20.30 sularında “Abi yarın erken gelir, gereğini yaparım.” dedi. Evde mum yok. Işıldak yok. Düşündüm. Antakya’ya giderim, İrem Sultanımla muhabbet ederiz diye yola çıktım. Araba yok. Dolmuşlar bu saatten sonra gitmiyormuş. Geri döndüm. Karanlık içinde komşumdan mum istedim. Bir mum. Uzun bir gece. Yapacak o kadar çok iş var ki. Ne yazı yazabileceğim, ne de kitap okuyacağım. Telefonumun şarjı bitti bitecek. Sabahı beklemekten başka çare yok

.

Gecenin bir vakti uyandım. İlacımı içtim. Yeniden uyumaya gayret ettim. Sabahın erken saatlerinde uyandım, ama öylesine stres içerisindeyim ki. İlaçlarımı içtim. Modaya uyarak yeşil kahvemi yaptım. Bir bardak içtim. Telefon çaldı. Erol Bey ve eşi Kırıkhan’a gelmişler. Kahvaltıdan sonra buluşacağız ve yeni yerler ve yeni mekânlar için yollara düşeceğiz.

Evden erken çıktım. Kemal’in Bakkal dükkânına gittim. Dayısı Yusuf Sarcan’ı aramasını söyledim. “İşten yeni gelmiştir. İnşallah uyumuyordur” dedi. Yusuf’a “Hadi gel. Gümüşoluk Yaylası’na çıkalım” dedim. Dükkânda Tayfur Gövler dayı oturuyordu. “Hayırdır” dedi. “Gümüşoluk bizim yaylamız. Bizim köyün yaylası. Oraya gidince “Mercan Dede’nin mezarının bulunduğu tepeye gidin. Ziyaret edin. Dua edin. ” diyerek anlattı: “Mercan Dede isimli bir yatırdan söz eder atalarımız. Derler ki burada bazı geceler değişik yerlerden bir ışık huzmesi bu tepeye düşer. Mercan Dede Bizim Alaybeyli köyünün yakınındaki Bayezid-i Bistami Hz.lerinin çağdaşı olan bir zat. Bu dağlarda vefat ediyor. Bazı geceler bu tepeye Bayezid-i Bistami’nin bulunduğu tepeden, bazen başka tepelerden bir ışık topu yağar. Bu nedenle biz orayı önemsiyoruz. Zaman zaman oraya gidip dua ediyoruz. ”

Bu dağlarda yıllardır dilden dile, kulaktan kulağa dolaşan efsaneler var. Bunlardın biri de “Mercan Dede.” Merakım iyice arttı. Gümüşoluk Yaylası’nda evi olan ve Bakkal Kemal Tacir ‘in dayısı Yusuf Sarcan geldi. Kahvaltı yapmadan geldiği için gidip simit, poğaça alıp geldi. Kemal çay koydu. Bir yandan simitleri götürürken, bir yandan “Mercan Dede’yi” düşünüyordum. Erol Bey geldi. Üç şişe suyumuzu da alıp düştük Gümüşoluk yayla yollarına. Hassa yolundan Telbizek köyü sapağına döndük. Ceylanlı köyü mezarlığının üst başından sola dönerek dağa doğru tırmandık. Ceylanlı mezarlığında yatan dostlarıma dua ederek devam ettik. Asfalt yol bitti, toprak yola döndük. Dağdaki bir maden ocağının önünden geçerek devam ettik. Yol gittikçe bozulmaya, hızımızın yavaşlamasına neden olmaya başladı. Yolun iyice daralıp bozulduğu bir yeri işaret eden Yusuf Sarcan; “Burası bizim Zeytinlik. İçme suyu şebekesi için yol bu hale getirildi. Kışın yağan yağmurlar da yolu daha beter hale getirdi” diyerek sıkıntısını dile getirdi.

Gümüşoluk Yaylası Alaybeyli Köyü halkının yaylası imiş. Şimdilerde 5-6 ailenin yaylaya çıktığını, eski taş evlerin büyük bölümünün terkedildiği için yıkıldığı, kalanların bir bölümünün ise betonarme binalar haline getirildiğini söyleyen Yusuf Sarcan; “Burada birçok kişinin, ailenin yayla yeri var. Eski ata, dede evleri yıkıldığı için çoğu gelmiyor. Bizden de artık gelenler azaldı. Şimdilerde 5-6 aile yaylaya çıkıyor. Havası, suyu çok güzel. Yürüyerek Kırıkhan’a inilebilir. Biz çocukken yaz aylarında Kırıkhanspor maçlarına gelirdik. Arkadaşlarla kırk beş dakikada şehre inerdik. Şimdi herkesin arabası var. Zeytinlik, bağ, bahçe, badem ağaçları, incir ağaçları bu yaylanın en önemli uğraşı. Bir de küçükbaş hayvan yetiştiriciliği nedeniyle kış aylarında da burada yaşayan çoban aileleri var. Kurulan çadır ağıllar, ahırlarda koyun ve keçi sürüleri yetiştiriliyor. Bu aylarda da ormana salınan keçi ve koyun sürüleri ayrı ayrı otlanırlar. Bakın işte koyunlar ayrı bir yerde, keçiler ayrı bir yerde otlanıyorlar.” Gelen bir Kangal çoban köpeğinin yavaş yavaş arabamızın yanında yürümesini Erol’a gösterip tehdit etmeye başladım. Bir dut ağacının yanında arabadan indik. Sarı renkleriyle dikkat çeken bir bitkiyi gösterdim. “Sütleğen bitkisi” dedi Yusuf. “Şeker hastalarına iyi geldiği söyleniyor.” Biraz ötede bir su gözesinin hemen yanındaki bitkiyi gösteriyor. “Bunun adı Kömeç, bu ise İğnelik. Şu az ötedeki Tirşik Pancarı. Şu Isırganotu.” Kesme taşların bulunduğu bir alana doğru yürüdük. “Burada çok eski yıllardan kalma iki üç tane sütun vardı. Bir kısmı görünüyor. Yerin altında da olduğu söyleniyor. Burada yaşayanların hangi yüzyılda yaşadıkları ve hangi millete, devlete ait olduklarını bilen yok. Ancak bildiğim kadarıyla Maraş merkezindeki Dulkadiroğlu Aşireti burayı yayla yeri, ovaya yakın olan Alaybeyli köyünü ise kışlak olarak yurt edinmiş. Yüz, iki yüz yıllık yayladan geriye kalan ise bu viraneye dönmüş, yıkılmış evler.” Kule denen bir bölgeye geldik. Burasının çok eski dönemlerden kaldığını belirten Yusuf Sarcan, “Yaz aylarında özellikle akşamüzeri köyün bütün erkekleri burada toplanır, günü nasıl geçirdiklerini konuşur, sorunlarına ortak çözüm ararlardı. Burası her tarafı gören bir yer. Amik Ovası’nı, Delibekirli Köyü’nü, Fenk Yaylası’nı buradan görmek mümkün. ” dedi. Yeşil yapraklar arasındaki bir badem ağacından yeni çıkmış bir çağlayı koparıp yedim. Bir dalda geçen yıldan kalma birkaç badem ile yeni çağlaları fotoğrafladık. Oğlaklar, kuzular, keçiler ve koyunlar, köpek havlamaları, yoğun bir otlatma ortamının tam ortasına düştüğümüzü gösteriyor. Yavaş yavaş “Mercan Dede” nin bulunduğu tepeye doğru gittikçe yükselen yolun yanına doğru yürüyoruz. Bir kenarda çit kazığı olarak hazırlanan iki metre boyundaki kazık veya dikileri gösteren Yusuf “Bu Hartlap ağacından yapılır. En az yüzyıl dayanır. ” diyor.

Erol ve Yusuf tepeye, çamlık alana doğru yürürken, ben gittikçe yavaşladım. Nefes alamaz hale geldim. Bir kayanın üzerine oturdum. Başım dönüyor. Yere basamıyorum. Nefes alamıyorum. Sık sık nefes alıp vermeye, öksürmeye başladım. Göğsümdeki sıkınt yı atlatmaya çalışıyorum. Gözlerimi nereye çeviriyorsam buzlu bir cam arkasından görünen karmaşık, bozuk görüntüler. Düşecek miyim? Ayağa mı kalksam? Erol’u, Yusuf’u çağırsam? Dönemiyorum. Seslenemiyorum. Nefes alamıyorum. Yusuf ve Erol’un gittiği yere doğru elimi uzattım. Kendime doğru elimi getirip uzatıyorum. Sesim çıkmıyor. Yusuf elindeki su şişesini uzattı. Bir iki yudum içtim. Erol’a sırtıma vurmasını ve boynuma masaj yapmasını söyledim. Hızlı hızlı nefes alıp vermelerim işe yaradı. Yavaş yavaş konuşmaları anlamaya başladım. Yusuf arabayı getirmek üzere aşağı doğru hızlı hızlı yürümeye başladı. Erol hemen Kırıkhan’a doktora gitmeyi önerdi. Ben ise biraz daha aşağı oturup, sırtımı kayaya dayamaya gayret ettim. En azından yere düşmeyecektim. Bir süre sonra kendime geldim. Sıkıntıyı atlattım. Erol’un dönelim, devam etmeyelim ısrarına rağmen “Mercan Dede’nin” bulunduğu Çamlığa çıkmaya karar verdim ve tekrar yola koyulduk. Mercan Dede. Bir çam ağacının boydan boya adeta mezar alanını korumak istercesine üzerine uzandığı tel örgü ile çevresi sarılmış mezar alınana vardık. Rüzgarın etkisiyle eğilen ağaçları, koca sarı çam ağaçlarını gördük. Mezarın bulunduğu alan ise insanlıktan nasibini almamış mezar soyguncuları tarafından kazılmış. Olduğu gibi bırakılmış. Mezarın üzerindeki çam ağacının kolu kesilmiş, dalları kesilmiş. Bu ne idüğü belli olmayan mezar soyguncularının “Yatır, Veli, Evliya” dinlemeden her türlü tarihi yeri kazmaları, mezarları tahrip etmelerini nedense bir türlü anlamıyorum. Amik Ovası toz bulutunun altında. Sağ tarafta Delibekirli Köyü Tepe Mahallesi, az ötede Çamseki Köyü. Biraz daha yukarıda bir vadinin kesişme noktasında Fenk köyü. Çobandede, eski Radar’ın bulunduğu yer sağ tarafı boydan boya kaplıyor. Tepeden aşağı inerken, az ötede Çoban Hasan’ın bir çam ağacının gövdesine dayanarak rahat bir şekilde uzandığını görünce dayanamadık yanına gittik. Bir çoban köpeği bir kenarda bize poz verircesi yere uzanmış, bizi seyrediyor. Gümüşoluk Yaylası’nın “Su Gözeleri” ve “Koca Çınar” denilen bölgesine indik. Kimbilir kaç yüzyıl yaşayan koca çınar ağacı geçtiğimiz yıllarda yakılmış. Şimdilerde yeniden kol budak salmaya başlamış. Yanan üst gövdesini gizlercesine göğe doğru uzanıyor yeni dallar. Bir tarafta iki yaşlı incir ağacının muhteşem gövdesine bakmaya doyamadım. Biraz yukarı da Çınar ağaçları. Bir parmak kadar ince ve narin akan suyun önüne küçük küçük göletler yapılmış. Peş peşe uzanıyor aşağılara doğru. Bir çeşmeden akan suyun kenarına oturdum. Yusuf suyun çok kaliteli ve güzel olduğunu söyledi. Şişeyi doldurup içmeye başladım. Soğuk, buz gibi su. Arabanın yanına döndük. Karıncalar yuvalarından çıkmakta ve farklı karınca kolonileri hızlı bir biçimde kilerlerini doldurma telaşındalar. Yusuf arkadaşım koca çınarın önünde bulunan alanda eskiden düğünler yapıldığını anlattı ve Sefil Molla’nın Gümüşoluk şiirini okumaya başladı. “GÜMÜŞOLUĞUN METHİYESİ” Gümüşoluğu görenler Senin eşin nadir derler Gündüzleri say ki bayram Gecesine kadir derler. Evde ne varsa koymaz Tümüsün yer, yedim saymaz Bir kuzuyu yese doymaz Birin dahi yedir derler. Çekmez istemez emekler Yemeli tatlı yemekler İçini dışını pekler Bu su nasıl sudur derler. İkindin kastala bakam Sökün eder yüzbin makam Kırk gün içene Kaymakam Yiğirmide müdür derler. Aşıklar çınarı gördü Arttı kaseveti derdi Altına konsa bir ordu Gerek değil, çadır derler. Otur kastalın başına Seyret kızların işine Eğer el atsan döşüne Kudur deyus, kudur derler. Sefil Mollam der sunalar, Niçin sıcakta yanalar. Toplansa akıl deneler Abu hayat budur derler. Sefil Molla (16 Temmuz 1335 – 1919 ) Sefil Molla Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı Darb- ı Sak, Bayezid-i Bistami türbesinin bulunduğu kalede Müderrislik yapmış, ilim irfan sahibi, dönemin bir çok olayına şahitlik etmiş bir din alimi ve öğretmeni. Sefil Molla Divanı torunu Hakkı Konyalıoğlu tarafından Türkçeleştirilerek yayınlandı. Yola döndük, Delibekirli köyüne doğru istikametimizi çevirdik. Tepelerdeki çam kokusunu ciğerlerimize doldura doldura Tepe mahallesinden aşağı doğru indik. Gümüşoluk Yaylası Kırıkhan’a 10-11 km mesafede. Yürüyüş güzergâhı olarak ta kullanılabilir. Buradan Kırıkhan’a, Delibekirli Köyü’ne, Alaybeyli Köyü’ne yaya olarak gidilebilir. Biz artık kullanılmayan bir yaylayı, Gümüşoluk Yaylasını gezerken sessiz ve kimsesiz k alan bir mekânı, yaylayı ve bu dağların yüzlerce efsanelerin den biri olan “Mercan Dede” tepesini de gezmiş olduk.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.