MEHMET ÂKİF ERSOY VE HATAY
Mehmet Âkif Mısır’da hastalanır. Tebdilhava için o zamanlar Fransız işgalindeki Antakya ve Hatay’a gelir. Burada bulunan Türkler’den bir toplulukla karşılaşır. Konuşmalar sırasında sorarlar:
– Hatay’ı nasıl buldunuz?
Âkif işgal altında bulunan bu vatan köşesindeki boğucu havayı kastederek der ki:
– Cennet gibi bir belde. Fakat havada beni rahatsız eden boğucu bir ağırlık hissediyorum.
Sonra onlara henüz yazdığı bir şiirini okur:
“Viranelerin yascısı baykuşlara döndüm.
Hazanında gördüm de şu cennet gibi yurdu,
Gül devrini görseydim onun bülbülü olurdum,
Yâ Rab, beni evvel getirseydin ne olurdu?…”
Akif’in Anavatana dönmesinden ve vefatından kısa bir süre sonra Hatay Anavatana ve istiklâline kavuşur. O topluluktaki Türk gençlerinden birisi Âkif için şu mısraları yazar:
“… Dursaydın eğer beklediğin gün gelecekti.
Gittin, bizi hicranınla yalnız bıraktın,
Kalsaydın Hatay Marşını da sen yazacaktın…”
***
ATATÜRK’ÜN SON HAMLESİ
Tuvalete tekerlekli sandalye ile giden adam Fransa ile Hatay durumu sertleşince ayağa kalktı. Hudut’a gidip Orduyu teftiş edeceğim dedi.
Fransızlar Kemal hasta, savaşı göze alamaz kanısına kapılmasın istiyordu. Doktorların durumunuz kritik toparlayamayız uyarılarına rağmen Adana’ya gitti.
5 saat o sıcakta ayakta orduyu denetledi, hazırlıkları teftiş etti. Etrafı bulanık görüyorum çocuk dedi yaverine, benzi sararmıştı. Askeriyle son birlikteliği olduğunu hissediyordu sanki.
Dünyaya ayaktayım mesajı verecekti.
Verdi ama dönüşte İstanbul’da geminin merdivenlerinden inemiyordu. Koluna girseler hastalığı anlaşılacaktı, yavaş inse belli olacaktı sakladı. Küçük Ülkü’nün elinden tutup çocuk adımlarıyla indi.
Doğrudan yatağa girdi oradan da komaya ve bir daha kalkamadı.
Bozkurt son savaşını da kazanmış, Hatay’ı kurtarmıştı. Ama canından da olmuştu.
***
MİSAK-I MİLLÎ POLİTİKASI
Misak-i Millî ile kurulacak millî devletin hudutlarının nasıl olması gerektiği açıklanmıştır. Mustafa Kemal, mecliste yaptığı bir konuşmada;
“Misak-ı Millî şu hat, bu hat diye hiç bir vakitte hudut çizmemiştir. O hududu çizen şey milletin menfaati ve heyet-i celilenin isâbet-i hâzırıdır. Yoksa haritası mevcut bir hudut yoktur. Bunun için de yapılmış olan işlerde ve yapılması teklif olunan işlerde hiç bir vakitte buna taarruz edilmemiştir. Bilâkis riayet edilmiştir.” demektedir.
Atatürk’ün Lozan sonrası Misâk-ı Millî’nin temel ruhunu terk etmeden akılcı bir tarzda hedefe doğru gittiğini görmekteyiz. 30 Ağustos zaferinin hemen akabinde Fransız le Figaro gazetesine verdiği demeç gaye ve hedefi tüm berraklığı ile göstermektedir. Amerikalı yazar Richard Danin’in sorduğu soruya karşılık;
“Makedonya ve Suriye’yi terk ettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmayı azmettik ve kurtaracağız.”
– Kazandığınız muzafferiyetten sonra projelerinizin neden ibaret olduğunu sorabilir miyim?
“Bütün topraklar halâs olmadıkça tevvakkuf etmeyeceğim.”
– Paşa hazretleri, Türk toprakları demekle ne murat ediyorsunuz?
“Avrupa’da İstanbul ve Meriç’e kadar Trakya, Asya’da Anadolu, Musul arazisi ve Irak’ın bir kısmı.”
Amerikalı General Mc. Arthur “Hatıraları”nda büyük devlet adamlarından biri olarak tanıdığını ifade ettiği Atatürk’le 1933’te Ankara’da yaptığı bir mülâkatta şunları kaydeder:
“Sizin Türkiye’nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nedir diye sorduğumda. – Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adalar’ı geri alacağım. Selanik de dâhil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.”
Atatürk: “Türkler bu topraklarda tam batı medeniyetli 25 milyonluk bir cemiyet olunca kendi kendilerini savunacaklar. 50 milyona çıkınca, eğer çevrelerinde bazı meseleleri varsa o vakit onlara bir göz atacaklar.”
TBMM’nin açılışından sonra, Hatay’dan kaçarak Adana’da millî mücadeleyi yürütecek bir teşkilât kuran Tayfur (Sökmen) Bey’in Mustafa Kemal’e gönderdiği mektup ve aldığı cevaptır. Tayfur Sökmen Bey mektubunda Hatay ile ilgili:
“Sancak Millî Misâk’a dâhil midir?” sorusunu sormaktadır. Mustafa Kemal Paşa ise bu soruya gönderdiği telgrafla önemli ve kesin bir anlam taşıyan şu cevabı vermiştir:
“Türklerin yaşadığı her yer Millî Misâk’a dâhildir.”
Görüldüğü gibi Atatürk, çözümü yarım kalmış meseleleri, zamana, nüfusa ve güce bağlı olarak ertelemiştir. Hatay adını vermeden önce Sancak’ı Misâk-ı Millî sınırları içinde görüyor ve zamanı gelince gereğini de yapıyor. Sancak’ın adını Hatay olarak koyuyor ve önce bir devlet kuruluyor sonra da Hatay Türkiye’ye dahil oluyor.