Bir an durup düşünün…
Vakit bulabilir ve hatırlayabilirseniz çocukluğunuza kadar gidin…
Oyuncağı yürütemeyişinizi… Annenizin elini kavrayamayışınızı…Kaşığı ağzınıza götüremeyişinizi…Attığınız ilk adımdan sonra sere-serpe yere düşüşünüzü… Meramınızı anlatmak için; dakikalarca kelime arayışınızı… Bu kadar sıkıntının üstüne; birilerinin yüzünüze yüzünüze sırıtışını…
Hadi biraz büyüdünüz…
Herkesin, her an etrafınızda pervane olup;“dünyayı kendi etrafınızda döndürmek için” çabala göstermesini bekleyişinizi… Her dediğinizi, vakit geçirmeksizin önünüzde görmek isteyişinizi… Ya bir de; anlayışsız, sabırsız ve tahammülsüz… Sizi;“kendileri gibi büyümüş” zanneden anne babanızın; söylediklerinize aldırış etmeyişini…
Kazağı ters giyerken… Gömleğinizin düğmesini yanlış iliklerken… Ayakkabınızın bağcıklarını bağlayamazken… Çorabınızı giyemezken… Okul çantanızı taşıyamazken; karşınıza geçip birilerinin alay edişini…
Kanınızın hızlı hareket ettiği anlar geldiğinde…
Vücudunuza hakim olmayışınızı… Sakarlık üstüne sakarlık yaptığınızda, herkesin gözünün sizin üzerinizde oluşunu… Dünyada ve çevrenizde ne kadar insan varsa; hepsinin sizi takip edişini(!)… Bu yüzden “façayı hep düzgün tutmaya” gayret edişinizi…Küçücük sivilcenin; gözünüze dağ gibi görünüşünü… Yakışmayan saçın; sizi “sokağa çıkılmaz”edişini… İçinizde biriktirdiğiniz onca olumsuz düşünceyi haykırmak istediğinizde; sizi hiç anlayamayan bir sürü insanın, derdinize derman olmayışını… Derman olmak bir yana; söz ve bakışlarıyla üzerinize üzerinize gelişini…
Onlarca derdin ortasında, sınıflarınızı geçmeniz için; yüzlerce dersi iyi öğrenmeniz istenen… Üstüne binlerce sınavın ardından; iyi bir mesleğe girmenizin beklenişini… Bu kadar hengâmenin içinden sağ-salim çıkarsanız; ayakları üzerinde duracağınız… Gerçek hayat dediğimiz serüvene adım atışınızı…
Evlilik, iş-güç, mesai, çocuklar, geçim, ihtiyaçlar derken;“sizin geçtiğiniz tüm yollardan yavrularımızı da yürütmeye” çalışışınızı…Dertleriyle dertlenip, “keyifleri için kendi keyfiniz den feragat edişinizi”…
Dünyaya göz açışınızdan; en verimli çağınıza ve vereceğiniz son nefese kadar süren bu ömür serüveninde; zorlandığınız, daraldığınız, gücünüzün yetmediği, takatinizin kalmadığı, ulaşamadığınız, tutamadığımız, tutunamadığımız, düşüp de kalkamadığınız… Her defasında; destek aradığınız, bir ele sarılmak istediğiniz, size yol gösterecek birini beklediğiniz… Sizin eksik kaldığınız yerde; tamamlayan… Yürüyemediğinizde; kolunuza giren… Konuşamadığınızda; düşüncelerinize tercüman olan… Anlayamadığınızda; ufkunuzu açan… Dünyadaki bunca güzellikleri size yaşatırcasına anlatan birisine hep ihtiyaç duymuşsunuzdur.
Her ne kadar; kendimizin;sağ-salim olduğumuzu ve hiçbir engelimizin bulunmadığını düşünsek de… Her sağlıklı vücudun, bir engelli adayı olduğu gerçeğini kulak ardı etsek de… Hayat yolculuğu; hep engellerle döşenmiş bir yolda ilerliyor…
Tüm engellere rağmen… Ömrünü; “kendisine engel olanlarla iç içe geçirmeye çalışan” engelli kardeşlerimize selam olsun…