İslam dini insan odaklıdır. İnsana hitap eder. Bireylerin bağımsız, özgür, egemen, üretken, sorumlu ve güç karşısında eğilmeyen, irade sahibi insanlardan oluşmasını ister. Bu insan tipi İslam coğrafyasına egemen olmak isteyen güçlerin işini zorlaştırmaktadır. Egemen gücün istediği ise yumuşak başlı olan, ikna edilmesi, yönlendirilmesi ve yönetilmesi kolay, çıkar endeksli davranan, tüketim odaklı ve ecnebiyle iş birliğine yatkın insan modelidir.
Din, toplumları etkileyen ve onları harekete geçiren temel faktörlerin başında gelmektedir. Bu yüzden toplumlar üzerinde etkili olmak isteyen egemen güçler tarih boyunca ilk önce din üzerinde etkili olma ihtiyacı duymuşlardır. Her zaman dini önderleri etki alanlarına almaya çalışırlar.
‘Dinler arası diyalog’ ve ‘Ilımlı İslam’ projelerinin bu amaca hizmet ettiklerini yaşayarak gördük.
Din, insanları aydınlatmak, onlara yol göstermek, uyanık tutmak, gözünü açmak, çevresindeki olup bitenlerin farkına varmasını sağlamak, kafalarda soru işaretleri oluşturmak, ‘acaba’lara cevap aramak, sorgulamak, araştırmak, şüpheci bakışı geliştirmek, teslimiyetçi olmamak için de vardır.
Ama bugün topluma baktığımızda tam tersi sorgulamayan, şüphe etmeyen, araştırmayan, kafasında acaba oluşmayan, itiraz etmeyen, tam bir teslimiyet içerisinde birilerinin dediğini yapan birer robot insanlar oluşturmuştur. Adeta toplum uyuşturulmuştur, uyutulmuştur. Dini motifler her türlü olumsuzluğun, yanlışın üzerini örten bir unsur olarak kullanılmaktadır.
Cemaatleşme o kadar anormal bir noktaya gelmiş ki insanlar Allah’a kul olmanın ötesinde kula kul olmuşlardır. O kulun emri altına girmişlerdir. Kula itaat Allah’a itaat haline gelmiştir. Allah’ın emirleri değil kulun emirleri daha geçerli olmuştur. Kitap olarak Kur’an değil başka kitaplar referans olmaya başlanmıştır. Peygamber değil başka şahsiyetler etkili olmaktadır. Sohbetlerde Kur’an, Peygamber, sünnet değil tarikat ve cemaat önderleri ve onların yazdıkları konuşulmakta ve referans olarak gösterilmektedir. Tövbe almak, el vermek nedir? Allah ile kul arasına girmek nasıl oluyor? Tarikat şeyhlerinin, cemaat önderlerinin ve hoca efendilerin yaptıkları, söyledikleri hiçbir şey sorgulanmamaktadır. Kur’an’a ters gelse bile adeta Kur’an’ın bir emri gibi kabul edilmektedir. Çünkü kendilerine inanan kitleyi ‘düşünen beyinler’ olmaktan çıkartıp ‘kabul eden beyinlere’ dönüştürmüşlerdir. İnsanların beyinleri işgale uğramıştır. Dolayısıyla tek adama bağlı cemaatleri ve toplulukları yönetmek çok kolaydır. Zira bir kişiyi şöyle veya böyle ikna ederseniz, bir şekilde teslim alırsanız bütün cemaati teslim almış olursunuz. Tıpkı bugün Amerikanın kucağında oturan zat gibi. Yıllar önce sağlık sebepleri ile Amerika’ya gitmiş, güya tedavi olmaktadır. Tedavi olmak için Amerika’ya kadar gidecek bir acil hastanın şimdiye kadar ya iyileşmesi ya da ölmesi gerekirdi. İyileştiysen ülkene dönmeliydin. İyileşmediysen niçin her gün bir konuda fikir beyan ettin? Bu durumda sağlık sebebiyle Amerika’da bulunduğu kocaman bir yalandır. Müslüman yalan söylemez. Hiçbir şeyden de korkmaz. Bu zatın etrafındakilerden hiçbirisi Amerikanın bu coğrafyadaki politikalarını eleştiremedi, zulmünü kınayamadı. Çünkü bu zatın hareketleri Amerika icazetlidir. Amerika ile paralel hareket etmektedir.
Etrafımıza baktığımızda tarikat ve cemaat ilişkisi içerisinde olanların en cahilinden en okumuşuna kadar bir şeyhe, bir cemaat liderine, bir hoca efendiye tabi olma anlayışı hâkim olmaya başlamıştır. Adam emlak alacak, şeyhine veya üstadına danışıyor. Evlilik yapacak, şeyhinden veya üstadından icazet alıyor. Parasını değerlendirecek, şeyhinden veya üstadından fikir alıyor. Yapacağı işe şeyhi veya üstadı karar veriyor. Destekleyeceği, oy vereceği partiyi şeyhi veya üstadı tayin ediyor. Her konuda şeyhler ve üstatlar etkili olmaktadır. Cemaatler ve tarikatlar gelinen nokta itibariyle birer ticari şirkete dönüşmüştür, holdingleşmiştir. Yapılan işlerde Allah rızası gözetilmemektedir. Saf, temiz insanların duyguları, inançları suiistimal edilmektedir. Alabildiğine bir sömürü düzeni kurulmuştur. Sonunda bu şeyhler, hoca efendiler ve üstatlar müritleri haline gelen bu insanlarda kimlik, kişilik, özgür irade gibi insana mahsus değerleri törpüleyerek renksizleştirmiş, kimliksizleştirmiş, doğruları değil denileni yapan bir nevi kendilerine asker oluşturmuşlardır. Burada milli iradeden, özgür bireyler rejimi demek olan demokrasiden bahsedilebilir mi? Emir komuta zincirinin işlediği bir yapıda demokrasi olur mu? Demokrasi, kendilerinin anti demokratik emellerine ulaşmak için bir araçtır. Emellerine nail olduklarında da fırlatılıp atılacak olan araç.