Araştırarak, sorgulayarak, entelektüel dürüstlük içinde, icap ettiğinde kendi mahallenin yanlışını eleştirerek, bir lidere veya partiye tamamen tabi olmadan prensipli, ilkeli ve omurgalı bir duruş sergileyebilmek çok önemlidir. Yani biraz da kendin olabilmek gerekir. Partilerin bulanıklığına, kirliliğine, omurgasızlığına, tutarsızlığına yapışmadan kalabilmek. Bilgiye dayalı tahlil, özgür bir şekilde düşünebilme, sağlıklı değerlendirebilme, rüzgâra kapılmadan, doğruları savunabilme cesaretini göstermek gerekir. Bir insan hakikatten ayrılmamalı. Onun için de objektif olmalı, ön yargı ile hareket etmemelidir. Tutarlı, ilkeli ve dürüst olmalı. Körü körüne grup mensubiyeti doğru değildir.
Herhangi bir olay karşısında görüş beyan etmek için illa ki yukarıdakilerin işaretini beklemek, ondan sonra karar vererek konuşmak kendisi olamamış insanların özelliğidir. Hâlbuki inandığımız veya gördüğümüz şey hakkında bilgi sahibi isek kendi kendimize anında bir görüşe, bir fikre sahip olabiliriz. Ve bu görüşü de ifade edebilmeliyiz. Aksi durum trollükten başka bir şey değildir. Yanlışa yanlış veya doğruya doğru demek için başkalarından işaret beklenmemelidir. Başkalarının işaretini beklemek, ona göre tavır almak çoğu zaman insanı bukalemun yapar. Renkten renge girdirir. Ak dediğine kara, kara dediğine de ak dedirtir. Hadiseye, meseleye kendi yorumunu, görüşünü, düşünceni katabilmelisin. Eğer kendin olabilirsen yanlışı kim yaparsa yapsın yanlış dersin. Doğruyu kim söylüyorsa doğru diyebilirsin. Önemli olan senin dünya görüşün. Ona göre bir rota çizebilirsin. Ancak dünya görüşüne yakın olan bir siyasi organizasyonun yöneticilerinin her dediği, her yaptığı doğru diye bir kayıt olamaz. Nihayetinde herkes insandır. Dolayısıyla yanlış düşünebilir, yanlış yapabilir.
Ancak kendin olabilmenin yolunun bilgiden geçtiğini unutmamak gerekir. Bilirsen fikrin olur, görüş beyan edebilirsin. Herhangi bir konuda analiz yapabilirsin. Unutmayalım, “kim demiş”ten daha ziyade “ne demiş” daha kıymetlidir.
Kendi gibi olamamak çok ağır bir yük aslında. Düşündüğünü ifade edememek, inandığını dillendirememek, gördüğünü anlatamamak, kısacası kendin gibi olamamak… Vicdanen ne kadar rahatsız edici bir durum. Kendi cenahının yanlışına itiraz edememek, karşı tarafın doğrusunu görmezden gelmek, yani her iki durum karşısında da sessiz kalmak. Susmak bir yere kadar ama bir de tersini söylemek… Yani doğruya yanlış, yanlışa doğru demek mecburiyetinde kalanlara ne demeli… Kendin yerine bir başkası olmak. Kendi özünden taviz vermek, kendini hiçe saymak, kendi kendini değersizleştirmek… Böyleleri önceleri garipsenirdi şimdi ise normalmiş gibi algılanıyor. İşin acı tarafı da bu. Kendi gibi olanlar akıntıya kürek çekmezler. Doğruya doğru, eğriye eğri derler. Birilerinin dayatmalarına rıza göstermezler. Uydum çoğunluğa demezler. Kendi gibi olanlar belki yalnızlaşabilirler ama vicdanen rahattırlar. Ne olursa olsun sonunda kendi olanlar haklı çıkarlar.