Kırıkhan’daki Alaybey köylüleri kıskanmışımdır hep. Köylerinde deniz gibi cömert olmayı, güneş gibi şefkatli olmayı, yeryüzü gibi tevazulu olmayı tavsiye etmiş bir gönül ehli yaşamış zamanında.Bu ve bunun gibi gönül ehli velilerin türbeleri tüm yeryüzünde tapu kayıt belgelerimiz gibidir. Bu yüzden de bir çok velinin bir yerde mezarı birkaç yerde de makamı inşa edilmiştir. Bu makamlar yüzyıllar boyu “emri bil maruf,nehyi anil münker” düsturunu insanlığa hatırlatan, ölümün olduğu gerçeğiyle nefs terbiyesini öngören böylece iyiliği, güzelliği, barışı, kardeşliği yardımlaşmayı sürekli hatırlatan ,bulunduğu toprakların sinerji merkezleri durumundadır. İşte Kırıkhan’a 5 km mesafede önünde Amuk ovasını, arkasında Amanos dağlarını karşısında taa Hicaza kadar uzanan ufuklarda hep Hakkı tavsiye eden bir gönül ehlidir, Beyazıd-ı Bestami Hazretleri… Bu gönül ehli; Yaptığı ibadetlere bakıp kendini beğenmenin, o ibadeti hiç yapmamak günahından bin kat daha fena olacağını haykırarak aslında günümüz tuzu kuru, kendine cenneti garanti gören bu yüzden de kibir dağlarında gezen, halktan kopuk, kendi yarattığı dünyada hapis yaşayan insana anlamlı nasihat değil midir? Bu tipler değil midir ki komşusu açken haberi olmaz. Bu tipler değil mi yetimi gözetmez. Bu tipler değil mi düşküne el atmaz, yolda kalandan haberi olmaz. Bu tipler değil mi muhacire bir bardak su vermez…“Muhabbet kendi yaptığın çok iyiliği az, muhatabının yaptığı az iyiliği çok görebilmendir” diyerek Şadi Şirazinin iyiliğin beş şartından biri olan “gözde büyütülmemeli”prensibini nede güzel tebliğ etmiş değil mi? Çünkü iyilik gözde büyütülürse başa kalkılır, kibre neden olur. Muhatabını ezer kırar. Sonuçta o iyilik azaba dönüşmez mi? Hazreti Ali’nin “Zemheriden daha soğuk olan, namerde muhtaç olmaktır” sözündeki namert olmak ne korkunçtur değil mi?“Nefsini üç talakla boşarsan o gün Allah’a kavuştuğun gündür” diyerek aslında çağlara bir yaşam manifestosu sunmuştur Hazret. Nefsimiz değil midir zekatı vermekten alıkoyan, nefsimiz değil midir insanlar arasında ayrım yapmamıza sebep olan, nefsimiz değil midir aç gözlü, hırslı bir türlü dünya malından doymamamıza sebep olan… “Heva ve hevesi yani nefsi terk etmenin gereğine inanmak bile Hakk’a ermemize vesile olur” der Hazret.“Gönül eri bulut gibidir, her şeyi gölgelendirir, yağmur gibidir her şeyi sular” der hazret. Bu prensip sürekli iyiliği, yardımı, şefkati, sevgiyi, barışı tavsiye etmez mi insanlığa? Tek başına Hazretin bu sözü bütün dünyayı güllük gülistanlık etmeğe yetmez mi?Bizler elbetteki türbelere gittiğimizde orada yatan mübareklerden herhangi bir şey istemeyiz.Oradaki mübareğe selam verir fatiha okur,sonra kıbleye döner ne arzu ediyorsak Kadir i mutlak olan Allahtan isteriz.Beyazidi Bestami Hazretleride “Arif kişi Allahtan başkasının emir ve arzusuna uymaz, Allahtan başkasına kalbiyle bakmaz”diyerek tek istek makamının O olduğunu bize tebliğ etmiştir. Haydi çoluk çocuğumuzu da yanımıza alarak ziyaret edelim hazreti. Tebliğlerini içselleştirip kaosa doğru adım adım ilerleyen insanlığa “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak”diyebilelim.