6 Şubat 2023 depreminde yerle bir olan Hatay Antakya’dan geldiğim Eskişehir’de kalabalıklar arasında yalnız bir adam gibiyim. Burada yalnızlığımı kitaplarla gideriyorum. Kitaplar, her zaman olduğundan daha fazla sığındığım limanlar oldu. Günümün büyük bir bölümünü kütüphanelerde kitaplarla ve dergilerle geçiriyorum. Dolayısıyla bu yazıda biraz kitaptan bahsetmek istiyorum.
Kitap, sözlüklere göre şöyle tanımlanıyor: Bir kenarından birleştirilmiş bir şekilde olmak suretiyle dış yüzeyine cilt biçiminde bir kapak takılmış (bu malzemeler parşömen, kâğıt vb. malzemelerden imal edilmiş olabilir) ve içeriğinde bulunmakta olan sayfaların üzerine baskı yapılmış bir bütünü ifade eder.
*
Bilimsel alanda, edebiyat alanında, felsefe alanında ve daha pek çok birbirinden farklı alanda örneklendirilebilecek biçimde bütünsel olarak piyasaya sunulmuş durumda olan bu ciltli nesnelere sahip oldukları genel yapı itibari ile kitap denilmektedir.
Günümüz şartlarında teknoloji çağını önemli ölçüde yaşıyor olmamız sonucunda kitaplar artık yalnızca yazılı basımlar biçiminde değil, internet ortamında da okuyucuların hizmetine sunulur biçimde olmaktadır. Bu tür kitap sunumlarına ise “e-kitap” adı verilmektedir.
*
Kitap kelimesi dilimizde sıklıkla karşımıza çıkan sözcükler arasındadır.
Kitap, Arapça dilinden Türkçe’mize geçmiştir.
TDK’ye göre kitap kelimesi ise şu anlama gelmektedir:
– Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kâğıt yaprakların bütünü.
– Herhangi bir konuda yazılmış eser.
– Kutsal kitap.
***
Her okunan kitap, hayat merdivenlerinin bir basamağıdır. Ne kadar çok kitap okursak o kadar çok basamak çıkmış oluruz. Bu bizi zirveye çıkaracaktır.
Evin kapısını açıp içeriye girdiğimiz gibi kitabın da kapağını açıp içerisine girmemiz, kitabın muhtevasını keşfetmemizi sağlar. Her kitap farklı bir dünyaya açılan kapıdır.
Okumak, hayal dünyamızı genişletir. Kitap bize şablon sunmaz. Hele edebi kitaplar, her okuyan farklı bir dünya tasavvur eder.
Bir kitap, yazarın aklıdır. Her kitap bir akıldır. Dolayısıyla okuyucu yazarın aklını takip etmiş olur. O akıldan istifade etmiş olur.
Bilmediğimiz, yabancısı olduğumuz her şey bize zor gelir. Dolayısıyla okuma alışkanlığını kazanırsak zoru kolaylaştırmış oluruz.
Bir romanı okuyan kişi, romandaki kişileri giyim tarzını, hareketlerini, mimiklerini, konuşmasını, ses tonunu hayal ederek kafasında canlandırır. Aynı kitabı her okuyan kişi olayları ve karakterleri farklı canlandırır. Oysa o kitabın filme uyarlanmışını seyrettiğimizde bizim hayal gücümüz gider önümüze bir şablon koyar. Her seyreden aynı şeyi görür. Okuduğumuz kitap ile seyrettiğimiz film bize aynı zevki vermez, aynı duyguları tattırmaz.
Herkes, kitabın, okumanın önemli olduğunu söyler ama icraata gelince gereksiz görülür. Çünkü kısa vadede rantı yoktur. Rant peşinde koşanların da kitap okumaya zamanları olmaz.
Yayımlanmış bir kitabı olmayan yazar ve şair arkadaşlara “kitapsız” diye takılıyordum. Bir arkadaşım da gazete ve dergilerde çok sayıda yazısı ve şiiri yayımlandığı halde bir kitabı yoktu. Aynı “kitapsız” kelimesini ona da kullanıyordum. Sonunda bir şiir kitabı çıktı ve “Oh… Nihayet kitapsızlıktan kurtuldum” diye çok sevinmişti.
Kırıkhan’daki evimi Antakya’ya evden eve taşıma şirketi ile yapıyordum. Taşıyıcılar evdeki kitap kolilerini görünce bir hoş oldular. Bu kadar çok kitap gariplerine gitmişti. Zira taşı taşı bitmiyordu. Hamallar kitap kolilerinin çokluğundan hoşlanmıyorlar.
En çok üzüldüğüm ise, 47 yılda edindiğim binlerce kitapla birlikte, dergi, gazete ve arşivimi depremde kaybetmemdir.