Bir taraftan tabiatın özlemle beklediği ve “yeniden doğuş’un” aceleciliği… Diğer yandan; kar ve soğuğun gitmemek için adeta direndiği… Doğacak yavrularına yeni yuvalar hazırlamak için sağa sola koşuşturan serçenin telaşesi… Toprağın; gözlerimize ziyafet çekme kaygısı…
Tam da vakti dediğimiz; insanlığa rahmet olarak gönderilen “Sevgili’nin” alemleri nurlandırdığı… Bin bir derde deva olduğuna inanılan Nisan yağmurlarının sağanak sağanak yağdığı… Bereketine inanılan ; “ hıdırellezin” arifesi…. Bülbülün konmak ve tüm içtenliğiyle gönlünden geçenleri şakımaya başladığı… Güllerin yeni sürgünler, tomurcuklar ve çiçeklere kavuştuğu günler…
Gerçekten de; gönüllerin paslardan arındığı, kışın rehavetinin üzerimizden kalktığı, fırsat bulup şöyle bir tabiat gezisine çıkamadığımız günlerin sona erdiği şu günlerde… Kim düşünmüş ve planlamışsa; “güzel olacağına inandığım” bir şiir dinletisine katılmıştım.
Salona girdiğimde; protokol sıralarının dolu, arkalara doğru gidildikçe de seyrekleştiği gözden kaçıyordu. İyi bir gözlem yapmak ve değerlendirmede bulunmak için de salonun orta kısmına, ama seyircilerin en arka tarafına oturmuştum. Katılımcıların az bir kısmının resmi davetli, kalan kısmının da şiir okuyacak ailelerinden oluştuğunu; program ilerledikçe daha iyi anlamıştım.
Katılımcının az olmasının bahaneleri beni hiç ilgilendirmiyordu. Yeterince duyulmadı desem, her okula davetiyeler bizzat elden teslim edilmişti. Karanlığa, soğuğa, uzaklığa, bilmem hangi gerekçeye sığınsak… Daha yirmi gün öncesi günlerde “misafirliğe gitmek isteseniz kimseyi evinde bulamıyordunuz.”
İlçe olarak hep zenginlikle, gelişmişlikle övünüp, “medeniyet” mevzusu açıldığında da mangalda kül bırakmadığınız… Varlıklı görülmenin, façayı düzgün tutmanın zirvede olduğu… Büyüklüğüyle övünegeldiğimiz ilçemizde; “ bizden birilerinin” böylesi kültürel bir etkinliğine burun kıvırmanın, katılmamanın burukluğu; benim gibi, her şiirseverin yüreğini kanatmıştır.
Koca bir senenin ürünlerinin sergileneceği, idarecilerimizin önderlik ettiği, öğretmenlerimizin emek verdiği, öğrencilerimizin alın teri döktüğü bu program; gerçekten gitmeye, görmeye, dinlemeye, hüzünlenmeye ve coşmaya değerdi.
Her ne kadar amatörce de olsa ; öğrencilerin sahneyi doldurması, şiirlere kendilerinden de bir şeyler katmaları, ailelerinin pürdikkat onları hem izleyip hem de o anları ölümsüzleştirmeye çalışmaları.. Diğer şiir sevdalılarının ise içten gelen beğenilerini çılgın alkışlarıyla göstermeleri…
Buna da şükür deyip; katılanlardan her ailenin kendi çocuğunu dinleyip sonra kalkıp gitmeleri ise hiç de hoş olmamıştı. Sona kalan dona kalsın dercesine; programın finalinin pek de güzel bağlanmayı, eminim hazırlayanları da öncü olanları da derinden üzmüştür.
Programın nasıl başladığı, nasıl sürdüğü ve nasıl neticelendiği bir tarafa, “bizden birine ait bir şiirin, yine bizden birisi tarafından” seslendirilmesi programın en etkileyici tarafıydı. Umarım bu işlerle ilgilenenler ve yetki sahibi büyüklerimiz; “güzellikleri; uzaklarda, ufukların ötesinde ararken, burunlarının dibindeki değerleri ıskalamazlar da değerlendirirler… “