SEYAHATNAME’DE ANTAKYA ŞEHRİ « Kırıkhan Olay Gazetesi-Hatay'da Hızlı doğru tarafsız haberciliğin merkezi

21 Aralık 2024 - 19:48

SEYAHATNAME’DE ANTAKYA ŞEHRİ

SEYAHATNAME’DE ANTAKYA ŞEHRİ
Son Güncelleme :

18 Ekim 2024 - 8:47

  1. yüzyılın önde gelen gezginlerinden Evliya Çelebi, elli yılı aşkın süreyle Osmanlı topraklarını gezmiş ve gördüklerini “Seyahatname” adlı eserinde toplamıştır. 1635 yılında gezmeye başlayan ünlü gezgin devlet ileri gelenleriyle yaptığı uzak yolculukların yanı sıra yalnız yaptıkları da olmuştur. Aslen Kütahyalı olsa da İstanbul ile Kütahya arasında devamlı gidip gelmiştir.

Evliya Çelebi’nin, elimdeki “Seyahatname” adlı eseri, Dorlion Yayınları’ndan 2018 yılında çıkmıştır. Bu kitapta Antakya Şehri şöyle anlatılıyor:

*

“ANTAKYA ŞEHRİ

Eski beldelerden biri olmakla, her dilde başka başka okunuşu vardır. Entakiye, Antakya, Aynutakye, Antukya, Antikiye gibi derler. Ama asıl kullanılan kaba biçimi Entakye ve Antakya’dır. Kıbtî dilinde ise buna Cebsiyan derler. Pek eski bir şehirdir.

Nuh tufanından önce kalesini Sureyd adındaki bir hükümdar, ufak ama yeterli biçimde yaptırmıştı. Hazreti İdris zamanında halkı, Allah’ın dinini kabul etmediklerinden cehennem azabı gibi yalazalı bir ateşle azap çekerek telef oldular. Tufan’dan sonra Yafes Peygamber burasını onararak oraya yerleşti. Çoluk ve çocukları buradan dünyaya yayıldı. Sonra şehir halkı yine küfür yüzünden bir kez daha Allah’ın cezasına uğradı. Tarihçiler bu şehre Dâru hacim (Ulu şehir) ya da Dâru kayasire (Kaysereler şehri) derler. Hazret-i Süleyman zamanında buranın hükümdarı ayaklandı. Burası birçok askerle basılıp, başkaldıran hükümdar esir alındı. Sonra burası Kayasire’den Takyanos tahtı, Antakyanos, Anitohos’tan bozma Antakya adıyla anıldı.

*

Antakya Kalesi

Yüce Allah bu geniş dünyayı Adem oğlu ile bezeyeli nice bin yıllar geçmiş ve nice eski ve büyük kaleler yapıla gelmiştir. Ama Ademoğlunun ibret alınacak ilk yapısı İdris aleyhisselamın öğretisiyle Sureyd ve Kalimun hükümdarların hükümdarlıkları vaktinde yapılan ehram dağlarıdır. Bu iş tufandan sonradır. Sonra Cudi ve Mısır’da Hasân yöresinde Ariş, Belis, Ahmim, el-Vahat, Asvan, Sudan, Mennufîye ve ondan sonra da Antakya şehirleri kurulmuştur. İşte yeryüzündeki büyük yapılardan biri de budur. Hazreti Süleyman, bunu cenk ederek almıştır. Kalın duvarları beş tane yüksek tepe üzerine oturtulmuştur ki, kale duvarları doğu yönünde sanki göğe baş çekmiş dağlardan ibarettir. Kalenin yarısı aşağı düzde, batı yakasında da Asi ırmağına varınca alçak yerde yapılmıştır.

Bu hesaba göre kalenin yarısı yüksek tepelerde, yarısı da dağın eteğinde, düzdedir. Mil hesabıyla on iki mildir. Buna göre kalenin aşağısı, yukarısı çepeçevre kırk dört bin adımdır. Salına salına yürüyüşle on iki saatte dolaşılabilir. Ama İstanbul kalesi kırk yedi bin adımdır. Duvarlarının yüzü seksen yedi bin bina arşını tutar. Büyüklükte bundan sonra Bağdat kalesi gelir. Yirmi dört bin beden ve yirmi yedi bin adımdır. Ondan sonra Antakya kalesi yer alır. Bundan küçük kaleler sırasıyla şunlardır. Kahire, Şam, Halep, Kınm’da Kefe, Rumeli’de de Selanik kalesidir.

Antakya kalesinin duvarlarının ve kulelerinin yüksekliğini başka hiçbir kale ve burçta görmedim. Doğu tarafında dağlar üzerindeki duvarlarının boyu tamam seksen ziradır. Ama Asi ırmağı kıyısındaki duvarları yirmi zira kadar olup, alçak ve yalın kattır. Halep ve Şam kapılarından yukarı çıkıncaya kadar kat kat yükselen burç ve duvarlar görülür. Eski devirlerde her kulede bir kus-i Takyanusî döverler imiş. Her kulenin içi beş kat olarak düzenlenmiştir. Kalenin dağ tarafındaki duvarlarının eni yirmi ziradır. Kalede kullanılan taşlarının her biri bir fil ayağı cüssesi kadar vardır. Mimarı Ferhad’ın külüngüyle taşlan birbirine öyle bindirmiş ki, sanki kale duvarı tek taştan oluşmuştur. Kuzeye açılan Halep kapısı yirmi arşın yüksekliğindedir. Bu kapının iç yüzeyindeki kayalardan âb-ı hayat (hayat suyu) gibi sular kaynar. Batıdaki Asi ırmağı kapısı üzerinden büyük bir köprüden geçilir. Sağlam kapıdır. Kalenin doğusunda beş büyük dağ olup, üzerlerindeki duvarlar seksen zira yükseklikte olduğundan, güneş aşağıdaki şehre doğuşundan iki saat sonra ulaşır. Çünkü şehrin doğusunda, Habib-i Neccar tarafından ancak iki saatte çıkılabilen dağlardır. Bu yüzden iki saat geçmeyince güneşin doğduğu şehirde anlaşılmaz.

*

Mahalleleri

Şehirde sekiz büyük saray vardır. Önce, aşağı şehirde Ketgaç Paşa Sarayı; geniş ve görkemli bir salonu ve sayısız odaları olan bir saraydır. Kapısı demirden yapılmış ve zincirlidir. Bu zinciri bir kez Ketgaç Paşa, kılıçla bir vuruşta parçalamıştır. O zincir bugün de kapı üzerinde asılı durmaktadır.

Ketgaç da zaten kılıç demektir. Bakımlı evleri, çoğunlukla Asi ırmağı çevresindedir. Asi, buradan kıbleye doğru akarak Akdeniz’e ulaşır. Hayat suyu gibi akar bir sudur.

*

Ziyaret Yerleri

Önce kulların öğüncü, zahidlerin hazinesi, keramet halkasının merkezi, velilik feleğinin kutup noktası, dostların ve sevilenlerin önde geleni, sırlan bilen, iyiliklere koşan Habib-i Neccar hazretleri, Hazreti Yahya ve İsa zamanına yetişmiş idi. Kimi tarihlerde Hazreti İsa aleyhisselamın halifelerinden ve havarilerindendir diye yazılıdır. Kimileri de nebidir demişlerdir. Ama görüşlerde aykırılık vardır.

*

Habibün Neccar’ın Menkıbesi

Antakya’yı kuran Rebiatü’l-Gassan adlı melikin bir gözü nuru vardı. O da babası gibi İsa’ya iman getirip mümin olmuş idi. Allah’ın hikmeti eceliyle ölüp Antakya içinde gömülmüştü. İşte bu Habib-i Neccar’ın mucize göstermesini istediler.

Bizim melikimizin Yavahid adında dengeli bir oğlu vardı. Yedi yıl vardır ki öldü. Onu diriltebilirsen hepimiz imana geliriz, dediler.

Habib-i Neccar, hemen şehzadenin kabri başına vardı. Duâ ederek Allah’ın izniyle kalk deyince, şehzade Allah’ın buyruğu gereğince, mezardan kalkıp hayat buldu. Şehzade yedi yıl yaşayıp, bütün Antakya halkı gerçek dine girdi. Çocuk, o denli hayır ve adalet gösterdi ki, her yerde birçok manastır ve hayır yapılan yaptırdı. Habib, günlük geçimini marangozlukla sağlandığından Habib-i Neccar sanıyla tanındı. Yaşadığı çağda dülgerlerin başı idi. Ama Hazreti Peygamberimizin çağında dülgerlerin başı Ebül-Kasım Abdülvahid el-Buhari olmuştur. Sonra Habib, inanmayanların elinde şehit edildi. Kutlu başı dağın tepesinde koparılarak aşağı şehirde bir mağaraya düşmüştür. Orada, merdivenle inilir bir nurlu tekkede gömülüdür. Günümüzde de bütün Müslüman ve Hıristiyanların uğradığı bir ziyaretgâhtır. Gövdesi ise kale içinde gök kubbeyle beraber yalçın bir kaya üzerinde gezi yeri olan bir âsitanede yatmaktadır.

Timurlenk buna bakarak yeniden güçlendi, derler Şehit edildiği günden beri kabri üzerinde gece gündüz kandil sönmemiştir. Tekkesindeki dervişleri bugün de mumlarını yakmayı sürdürmektedirler. Onun şehit edildiği sırada Allah’ın izniyle dirilttiği şehzade Yavahid de ölmüştür. O da kale içinde, Habib-i Neccar’ın yakınlarında gömülüdür. Buna Antakya Hıristiyanlan bizim kralımızdır, derler. Ama, ben tarihte gördüm, bu şehzadeyi dirilten İsa aleyhisselam imiş.

*

Medreseler

Gerçi İstanbul medreseleri gibi kâgir medreseler değildir. Ama yedi yerde, cami ve mescidler içinde din bilgileri verilir. Özellikle hoca efendileri derin bilgi sahibi kimselerdir. Öğretmen de dersini Allah rızası için vermektedir. Kırk kadar sıbyan mektebi vardır. Nicesinin bayramlık giyimleri, yıllık bahşişleri, her yıl, vakıflarca gönderilir. Bakımlı okullardır.

*

Hanları, Çarşısı, Halkı

Bekarlar için dokuz han vardır. Çarşısı üç yüz dükkanlıdır. Kâgir bedesteni yoksa da, değerli mallar çarşıda bulunmaktadır. Şehir, Arabistan hududu üzerinde olduğundan sürmeli, ceylan gözlü, temiz yüzlü, tatlı sözlü, yakışıklı gençleri vardır. Paşaları şehre gelince bütün kadınları beyaz örtülere bürünerek hoş geldin diye dümbelekler vururlar. İklimi ılımandır. Şehrin doğu yönünde yüce dağlar bulunduğundan, bu dağların eteklerinden nice berrak pınarlar çıkar. Güzel kaynaklan vardır. Öyle ki Halep kapısının iç yüzünden turna gözü gibi çıkan bir pınar, Asi ırmağına akar. Beyaz deve dişi buğdayı, çakıl ekmeği, limon, turunç ve şekerkamışı gibi meyveleri ün yapmıştır. Bahçeleri hep Asi ırmağı kıyısında olup, kanallarla kesişen bostanları hep dolaplarla sulanır. Şehrin batı kesimi Rum ülkesinden (Türkiye) sayılır. Asıl kent ise Arap diyarının sinindir. Halep eyaletinin de hudududur. Ama kutsal topraklardan değildir.” (s. 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151)

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.